Ağlayarak bahçe duvarının kapısını çarptım ve yalınayak koşmaya başladım. Bütün cam kırıkları, bütün taş parçaları, bütün dökük kaldırımlar, bütün asfalt, ayağımın altında savruluyordu. Koşmak istiyordum hayatımda ilk defa bu kadar kararlı, bu kadar korkmadan bu kadar cesur ve bu kadar içten ağlayarak koşuyordum. Gözyaşları boynumu deldikçe kalbim temizleniyordu sanki… Akan yaşların aksine ağladıkça bir huzur tecelli ediyordu ruhumun acıyan köşelerine… Istırapla açılan yaralarıma dökülen şifalı bir su gibi…
Arabalar var gücüyle kornaya basıp beynimi delerken ne çocukların dalga geçişi, ne gençlerin ayıplayıcı bakışları, ne çarpıp durduğum kalabalık, ne dilencilerin vicdanı inleten sesleri, ne yollara aniden fırlayışım, ne trafik lamları ne de öfkeli şoförlerin küfürleri umurumdaydı. Hiç durmadan koşuyordum. Böyle ölene dek koşmak istiyordum. Azrail ile yarışır gibi atlıyordum arabaların önüne… Lakin her şeyde hep kaybeden ben Azraile karşı kazanıyordum bu yarışı.
Ne yollar bitiyordu, ne denizler, ne de insanlar… Ben ait olduğum yere koşmak istiyordum, ben var olduğum yere… Ben bu insanlara ait değildim bu insanlarda benim varlığıma… adımı unutmak istiyordum ki bana ait olan tek gerçeği bile hafızamdan silmek istiyordum kim olduğumu hatırlamamak koşup gittiğim bu yollarda kaybolmak istiyordum… Arkama dönmeden, düşünmeden sevmeden koşmak… koşmak … koşmak… ölene dek ağlayarak..
Ne kadar koştum kim bilir… Ayaklarım parçalanmış tırnaklarım kopmuş kanıyordu. Bir kedi yavrusu acımış gibi kapanmış parmaklarıma yalıyordu şefkatle beni iyileştirmek istiyor gibi… Oysa rüzgar fırtınayla sarsarken ağaçları merhametsiz kalabalıklardan sıyrılıp yapayalnız düşmüştüm dizlerimin üstüne… İliklerime kadar derinden üşüdüm bu üşümüşlüğüm yılların tenimde buz tutmuş çözünürlüğüydü. Farkında değildim eriyordum saçlarımdan parmak uçlarıma kadar… Tükeniyordum kalp çarpıntılarımdan verdiğim nefese kadar… Bir bıçak saplanmış gibi sırtıma… Bir duvar üstüme çökmüş… Bir kaya parçası boğazıma bağlanmışta bedenimi sürüklüyor gibi… Sesim ruhumdan çekilmiş… Göz kapaklarımı kaldırmaya gücüm yoktu lakin gözyaşlarım vücudumun her zerresinden bir yara açmış oluk oluk akıyordu.
Bu üşümüşlüğümü, bu içimi parçalayan yaşları, bu üzerime devrilen taş duvarları… Hangi dilde hangi kelimelerle tarif etsem bilmiyordum ben bu acıyı tüm dillerde tüm dillerin yaşanmış en acı kelimeleriyle belki bin defa bin dilde anlatsam ancak çok az bir kısmını hissettirebilirdim.
Bir cevap yazın