İnsan bir başkasına dokunduğunda ruhu üşür mü? Dokunmak nasıl olur? Müzik gibi midir, bir lokantada içki içmek gibi midir? Kısacası nasıldır?
Bu konular etrafında ikili ilişkilerin derinliklerine iniyor Adalet Ağaoğlu. Farklı bir yazım tarzı ile parça parça anlattığı hikâyelerle örüyor romanını. Bir ‘oda romanı’ denemesidir onunki. Farklı karakterlerle aynı konu üzerinde dokunuşları anlatıyor.
Ancak Ruh Üşümesi’nin Adalet Ağaoğlu romanları için iyi bir başlangıç olduğu söyleyemeyeceğiz. Daha çok Ölmeye Yatmak, Bir Düğün Gecesi ve Hayır romanı üçlemesini öneririz. Çünkü Ruh üşümesinin anlatım tarzından yorulabilir dikkatsiz bir okuyucu. Kısa kısa cümleler ve paragraflar bazen bütünlüğün kaybedildiği hissini doğurabilir.
Görsel hayal gücünü canlandırıyor Ruh Üşümesi. İnsanı içine çekerken kendi bedeninin hormonlarını harekete geçiriyor Ruh Üşümesi. Özellikle erkeklere tavsiye diyorum romanı, kadınları anlama açısından.
80’lerin sonu ve 90’22ların başında erotizmin Türkiye’ye girişinin yabancı filmlerle olduğunu bilenler Ruh Üşümesi’ni de bu tarihsel dilime yerleştirebilirler. Daha bizden bir anlatım tarzıyla. Ama yine de unutulmamalı; Ruh Üşümesi modern, okumuş, eğitimli bir kitleye sesleniyor. Anadolu’nun taşralı erkeklerine yabancı gelebilir. Ancak elbette okuyucu kadınları anlayacaktır.
Bir çok hikâye içinde baştan sona tek bir hikaye anlatıyor Ruh Üşümesi’nde; iki yabancın lokantada dokunuşları. Bir mutluluk romanıdır Ruh Üşümesi. Bireyin tadabileceği bir mutluluk romanı. Romanın sonundaki ayrılış sahnesi bir trajedi olması gerekirken, mutluluk romanın özelliklerini yansıtıyor ne hikmetse.
Adalet Ağaoğlu’nun Ruh Üşümesi’nde sergilediği ve özgün olan bu anlatım tarzı yerleşebilir mi romancılığımıza? Genç yazarlarımızın romanlarında benzer denemeler yapmasına bağlı tarzın yerleşmesi için. Belki bunu en iyi becerebilecek olan kadın yazarlarımız olarak Elif Şafak, Ayşe Kulin ve diğerleri. Böyle geliyor bana.
Mevlena diyorki Mesnevi’sinde:
“Behey eşekten alçak adam! Sen düşünce dünyasından tıpkı bir top gibi habersiz ve umarsızsın.
Sen sadece görüntüden ibaret olup akıldan pay almadığın için insan değil eşek sıpasısın.”
Adalet Ağaoğlu’nda ‘düşünce’ var. İnsana bakış. Sadece zahiri yönüne değil, özüne de. İnsanı insan yapan en ilkel öğesine, insanca. Daha çok bugünlerde ilişkilerde unutulmuş bir öğeye: duyguya dokunuşla oluşan duyguya. Ondan dolayı eşek sıpası olmamak için Adalet Ağaoğlu’nun vermek istediği mesajlardan pay almak gerekiyor.
Ben de bir erkek okuyucu olarak kendi payıma öğrenebildiğimi düşünüyorum. Bu kitabı okuduktan sonra ikili ilişkilerimde bu kitabın yönlenebildiği doğrultuda daha duyarlı olacağımı söyleyebilirim. Bencil olmamayı, karşımdaki ile empati kurmayı. Bu gerekmiyor mu, kapitalizmin maddileştirdiği dünyamızda? 1991’de bu dünyayı anlatmış olmuyor mu Adalet Ağaoğlu?
Kitabın ruhsal gelişiminize katkıda bulunması için, romanı bitirdiğinizde kâğıt kalemi alıp kitap üzerine yorum yapmanızı salık veririm. Dişe dokunur bir metin çıktığında da bunu diğer insanlarla paylaşmak için yayımlatmanızı. Çabuk okunan bir roman olabilir bu. Ancak Adalet Ağaoğlu romanıyla amacına ulaşmıştır, silinip gidecek bir roman denemesi değil elinizdeki. Kağıt kalemin döküldüğü yerde belki Ruh Üşümesi’nden kurtulup ısındığınızı düşünebilirsiniz.
Ama yine de Adalet Ağaoğlu’yla Ruh Üşümesi romanı ile tanışmamanızı öneririm. Diğer romanlarını onun romancılık serüvenini anlamanızda daha iyi bir katkı sağlayacağını söyleyebilirim.
Adalet Ağaoğlu (1991), Ruh Üşümesi, 3. Baskı, İletişim. 158 Sayfa.
Bir cevap yazın