Türkiye’de romanın gelişiminin, yöneliminin önemli isimlerinden biridir, Adalet Ağaoğlu. Bu amaca hizmet eden en önemli eserinin Dar Zamanlar üçlemesi olduğunu söylemek de herhâlde yanlış olmaz.
Bu eseri özel ve incelemeye değer kılan nedir, gelin, biraz daha ayrıntılı işleyelim.
Ölmeye Yatmak (Dar Zamanlar I)
Küçük ve tutucu bir ilçede bir grup çocuğun ilkokul eğitimlerini tamamladıktan sonraki hayat mücadeleleri anlatılmıştır romanda, en genel anlamıyla. Farklı sınıftan ve mesleklerden ailelerin çocuklarıdır bunlar ve her biri farklı bir alana yönelmiş, bambaşka zorluklarla mücadele etmiş, ancak aynı hedef uğrunai yan, okuyabilmek adına çabalamışlardır.
Her çocuğun mücadelesini de yine büyük ölçüde kendi kalemlerinden, zihinlerinden ve hislerinden takip ederiz yaşlarının ve anlayışlarının elverdiği ölçüde. Öyle ki Aydın’ı çoğunlukla hatıralarını tuttuğu, hislerini yazdığı günlüklerinden; Aysel’i arkadaşlarına yazdığı ya da arkadaşlarından aldığı mektuplarından; yine diğer bazılarını da ufak tefek kimi mektuplardan tanırız.
Anlatıcı ortalıkta pek görünmez; vardır elbet ama karakterlerin tamamlanmasına, olayların devamına yardımcı olacak ölçüdedir bu. Bu yöntem hem romanı tekdüzelikten kurtarmış hem de teknik açıdan eserin modern roman saflarında yer almasını sağlamıştır; çeşitlilik artmıştır, renklenmiştir öykü. Bu notlardan ve mektuplardan kişilerin gelişimini de yakından takip edebiliyor okuyucu; gerek zihinsel gerekse bedensel.
Öte yandan, belgesel niteliği de taşımaktadır roman. Dönemin Türkiye ve dünya gündeminden sıkça söz edilmiştir. Savaş, siyaset, ekonomi, sosyoloji… Ne aranırsa tüm gerçekliğiyle verilmiştir. Üstelik hem anlatıcının anlatımıyla hem de karakterlerin yazımıyla takip edebiliriz bunları.
Diğer yandan, eserin bir belge niteliği taşıması çabası da girince işin içine okuyucunun bazı ayrıntılarla, rakamsal verilerle yer yer boğuşması kaçınılmaz olmuştur gerçi ama bütünden alınacak tadı ne ölçüde etkiler bu, tartışılır.
“Ölmeye Yatmak” üzere bir otel odasında iki saat kadar kabuğuna çekilip bir şeylerin değerlendirmesini yapan Aysel’i ve diğerlerini mutlaka tanımalısınız.
Bir Düğün Gecesi (Dar Zamanlar II)
Türkiye’de klasik romandan modernist ve postmodern romanlara doğru geçişin öncü kitaplarından biridir, Bir Düğün Gecesi. Başından sonuna değin iç konuşma tekniğiyle yazılmıştır.
Her bölümde önce Profesör Ömer’dir iç dünyasıyla baş başa olan, sonra da Ömer’in zihninde ve gözleminde yer eden son kişidir.
Bir düğün salonunda bir araya gelen toplumun her kesiminden, sağcısıyla, solcusuyla, işçisiyle, askeriyle, polisiyle, görgülüsü ve görgüsüzüyle farklı kişiliklerden kesitler sunulur. Bunlar çoğunlukla Ömer’in zihninden ve dilinden yansıdığı şekilde aktarılmıştır; yani denilebilir ki anlatıcı Ömer’dir. Ona eşlik edenlerse Tezel, İlhan, Ayşen gibi diğer bazı kişilerdir.
İç konuşma öyle noktalara vardırılmıştır ki İstanbul’dan Ankara’ya düğüne katılmak için otobüsle yolculuğa çıkan Tezel’in zihninden geçenler, yaşamının hemen her evresinin tüm ayrıntılarıdır; Ömer için de aynı ayrıntılılık durumu söz konusudur. Bunlar okuyucuyu karakterlerle ilgili bilgiye doyurur.
Herkesi gözlemlemek, herkesin zihninden görmek ve konuşmak gibi bir görev verildiğine göre Ömer’e, bunu fazlaca ayrıntıyla yaptığını söylemek de yanlış olmaz. Birkaç saat içinde, ne kadar alkollü ve mutsuz olunursa olunsun, bu kadar çok kişinin zihninden bu kadar çok şeyi düşünmek işinin altından kalkılır mı, kalkılamaz mı bilinmez, ustalıkla işlenmiş satırlardır her biri.
Karakterlerin aralarındaki kırgınlıklardan, kızgınlıklardan, pişmanlıklardan dolayı söz konusu olan iletişimsizlik düşünülürse, iç konuşmadan daha uygun bir teknik düşünülemez, fazlaca ayrıntılı olsa da kurgu daha iyi işlenemezdi.
Berna Moran’ın da Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış serisinin ikinci kitabında ayrıntılı olarak incelediği, özel bir üçlemenin ikinci kıymetlisi, Ölmeye Yatmak’ın devamıdır Bir Düğün Gecesi.
Hayır (Dar Zamanlar III)
Darbe dönemlerinin eleştirisinin yapılırken, bu uğurda edebiyatın bir araç olarak seçildiği dönemin, edebiyatın araç olmaktan çıkarılarak sanat-mesaj dengesinin sağlandığı eserlerinden biridir, Hayır; Adalet Ağaoğlu’nun Dar Zamanlar üçlemesinin son cildidir.
Romanın beş ana bölümden oluştuğu söylenebilir. Sabah: Aysel’in öyküsü; Akşam: Engin’in öyküsü; Gece: Yazarın (Aysel’in arkadaşı) öyküsü; Günbatımı: Aysel’in arkadaşlarının öyküsü; An: Bitiş.
Modern roman tekniğinde sıkça rastlanan iç konuşma, diğer bir deyişle bilinç akışı tekniğiyle yazılmış bir eserdir. Konu örgüsünden ziyade ruhsal çözümlemelere yer verilir. Böyle olunca da roman kişilerinin iç dünyalarına fazlaca girilmesi kaçınılmazdır çünkü olayların gelişimi hakkında da okuyucuyu bilgilendirmek gerekir ve burada anlatıcının araya girip de işi üstlenmesi istenmediğinden, çağrışımlardan da yararlanılarak ister istemez her ayrıntıya girilir. Bu da romanın gereğinden fazla uzun olması ve okuyucuyu sıkması olasılığını göze almak demektir. Hayır’da da aynı durum söz konusudur.
Anlatıcıların zihninden bir o zamana bir bu zamana gider geliriz; olanı, olması hayal olanı, olmayanı da arka arkaya okuyabiliriz. Gönderilmesi tasarlanan mektupta ne yazdığını, gerçekten gönderilen mektuptakileri; açılmayan telefonda kimin olduğunu ve ne söylediğini, gerçekte kimin ne söylediğini…
Kitapta sürekli bir “an”dan bahsedilir. Nedir bu “an”? Bir de reddedişler, tekrara “hayır”lar vardır. Aysel de “hayır” diyebilecek kadar aydın bir kadındır. Peki sonu ne olmuştur?
Çok titiz ve incelikli bir çalışmanın ürünüdür, Dar Zamanlar. Üçlemenin her bir cildi teknik ve yapısal olarak üzerinde ayrıca durulmaya, incelenmeye değer eserlerdir.
Önce Hayır’ı, sonra da yazımızı tamamlamamız gerekirse…
HAYIR: Aslında bunların hepsini (kitaptaki her şeyi) Aysel kurgulamıştır! Hâlâ öğlendeyizdir!
DAR ZAMANLAR: Yenilikçi edebiyata yeni bir yerden bakmamızın vaktidir.
Bir cevap yazın