Uzaması gereken bir ağıt kısa kesiliyor
Üzümün ezilme tarihini geçemedik hala
Daha çok çalınacak yaşam acıtılacak gülüş var
Oysa serseri bir gözyaşıyım ben
Bütün iç organlarından isyan fışkıran bir beden
Hayat denen genelevin basamaklarını merakla tüketen
Ayıp kelimesinden korkmadan
Âdem’in beni giydirdiği incirden soyunarak
Kimsenin üstüne oturmayan tenden bir rakkasım ben
Deccal’ın çanına çelme takan
Karaelmaslı işçiden ağız dolusu küfür toplayan bir belayım ben
Kandan bir inci icat ettim her şiirimin ortasına nokta niyetine
Ve dizelerimin soluğu gerçeğin kor ateşidir yalan yerine
“ cümle şair dost bahçesi bülbülü”, hani Yunus gibi ya ben arada dik duramazsam
Günbatımında ölümün değil dirimin de doğduğunu söyleyemezsem düne ve yarına
Aslında şakadan başka nedir şiir
Hayyam hendesenin gül tarihini bir bardak şarapla anlatıyor hala bir çocuğa
Ve aşkla şarap su katılarak içilemez asla
Ve hepimiz biliyoruz ki azizelerin mum ışığında kelebek dokudukları bir çağda değiliz
Derme çatma aktarılmış bir tavandan keder yağmurları yağıyor
Kısa kesilmesi gereken bir ağıt uzuyor
Göğe bakar körler çağındayız hala
Dilimi uzatmış yalıyorum nehre gizlenen ninnisini bakırdan bir aynanın
Şairlerin ismini kalbimin yurduna yazıyorum bir yudum şarapla
Yelda Karataş
Ten Divan’e
Bir cevap yazın