Yine akşam olmuş. Yavaş yavaş müşteriler giderken fark ettim havanın karardığını. Bütün gün nasıl geçti anlamadım. Çay getir Ahmet, su getir Ahmet, kola, gazoz, ayran derken… Hava nasıl sıcak! İnsanlar bir türlü serinleyemiyorlar. Çoğu yerde klima da yok. Kapılar, pencereler açık. Sık sık çarpan sesleri yankılanıyor sokakta.
Bakkal Arif Amca bir klima alacağım, deyip duruyor. Diğerleri sus pus. Tek iş yapan bir o var, bir de bizim emektar kahvehane koca mahallede. Bizim patron, klima beni çarpar istemez, diyor. Sıcağa tahammül etmek kalıyor bize de.
Yüzler asık. Sıcak vurdukça suratlara mutsuzluk artıyor. Bütün gün kimsenin ağzından tek kelime çıkmıyor mecbur kalmadıkça. Eski koyu sohbetler yok artık. Suskunluk yaşlı bedenlere sinmiş sinsice. Konuşulacaklar yıllar içinde sıkça konuşuldu zaten. Boş gözlerle akşama kadar açık olan televizyona bakıyorlar. Zaman eriyip gidiyor.
Birazdan kapatacağım kahveyi. Ağustos böceklerinin sesleri çalınıyor yine kulağıma. Birkaç gündür duyuyorum onları. Kısa bir sessizlik anında çıkıp geliyor sesleri bir yerlerden. O an köyümü hatırlıyorum. İçimi bir özlem kaplıyor. Çek git Ahmet, diyorum kendi kendime. Sonra vazgeçiyorum. Ev de beş boğaz bana bakar. Ana, baba, kardeşler… Unutuyorum o özlemi ardından, üstünü örtüyorum ya da. Gece çökünce, hasret tekrar düğüm olup takılıyor boğazıma. Yüreğim sıkışıyor. Hep o böceklerin yüzünden. Alıp beni geçmişe götürüyorlar. Nenemin, dedemin yüzünü görüyorum durduk yere. Ardından onlarla beraber kaybettiğim dostlarım, akrabalarım sırayla beliriyorlar. Küçük mutlu anlar diziliyor peş peşe. Boğuluyorum. Uzun zamandır kimseyi düşünmemiştim hâlbuki. Sanki hiç olmamış gibi yoktular.
Miskin ayağıma dolanıyor, onu içeriye alıyorum. Rüstem Amca bir köşede uyukluyor her zamanki gibi. Her akşam kapatana kadar kahveyi gitmez buradan. Sabah da en erken o gelir. Kimi zaman benden önce buradadır. Ne bakanı var, ne arayıp soranı. Köşesinde oturur bütün gün öylece.
Kapatmalı dükkânı. Belki sonra sahile doğru yürürüm. Ufak bir esinti yakalar, avunurum. Dalgalara sığınırım. Teselli ederler beni çoğu zaman. Onlara Elif’i sorarım. İyi midir, kızgın mıdır bana hâlâ? Sesini getirirler bana bazen eğer keyifleri yerindeyse. Konuşamam onunla, diyecek laf bulamam, utanırım.
Dinlerim hep, hep dinlerim. Doğru derim. Korkağın tekiyim ben. İsteseydim yapardım. Ha bir boğaz eksik, ha bir boğaz fazla. Anlatmak isterim, bazen de kendimi savunmak. Anlamasını beklerim kelimelerin ardına sığınarak. Anlamaz. Haklı.
İçimi bir pişmanlık sarar. Yüzünü dalgalara gömerim.
Son zamanlarda en çok ta seni hatırlıyorum demek isterim. Diyemem.
Hep onların suçu biliyorum, ağustos böceklerinin.
AĞUSTOS BÖCEKLERİ – DİDEM SAYAT
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
En Çok Okunanlar
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
Bir cevap yazın