Son zamanlarda bazı yerlerde gözüme ilişip okuduğum “aidiyet” sözü üzerine düşüncelerimi kısaca
yazmak istedim.
Anlam olarak Türk Dil Kurumundaki tarifi, sözcük üzerine yazılan söylenen sözler, sokaktaki insanın
aidiyetten anladığı, hepsi üst üste birikince ortaya çok ciddi bir tartışma konusu çıkıyormuş gibiydi.
Bu da kafamı karıştırmaya yetti. Sizler ne düşünürsünüz bilemem.
İnsanın, yaşamsal olguları etrafındaki bireylerle (anne, baba, eş, çocuklar, arkadaşlar vs.) paylaşması
onlara ait olduğunun göstergesi olmadığı gibi; yaşadığı ülke, toprak, sınırlar hakkındaki olumlu
düşünceleri de aidiyet olarak tarif edilemez. Hele ki çalışıp para kazandığı şirket, kurum vs. gibi
kuruluşlara aidiyet duygusu beslemek gibi bir şey söz konusu bile değildir. Bu söz üzerinden yaratılan
baskı, toplumun başa çıkamadığı sömürü zincirinin ilk halkasıdır.
Birey, yaşadığı ülkede birinci dereceden kan bağı olan insanlar ve içinde bulunduğu toplumun,
karşılaştığı tüm sorunlara karşı; İyiye, güzele doğru mücadele etmelidir. Gerektiğinde elini taşın altına
koymayı, yükü paylaşmayı, çözümler üretmeyi, üretilen çözümlere destek vermeyi bilmelidir. Doğru
olana ve iyiye, güzele dair yapması gerekeni yapak zorundadır. Ama bu bir aidiyet değildir…
Birey kendine aittir. Somut veyahut soyut hiçbir kuruma, kuruluşa, inanca, ideolojiye, canlıya, cansıza
ait değildir. Yalnızdır. Yalnızlığı aidiyetidir…
Yaşamak ciddi iştir
İyiye, güzele doğru dimdik,
Ayakta durmayı gerektirir.
Hevesler fani
Değil cennet, cehennem
İhtiyar dünya baki.
(11.04.2022)
Bir cevap yazın