İçinde bulunduğumuz, yer yer şikayet ettiğimiz fakat bir o kadar da vazgeçemediğimiz;
kısacası yaşamakta olduğumuz hayatta bir bilimsel kanunun geçerliliği kadar kaçınılmaz
olan, insanların karşılaştığı gerçeklikler vardır. Bunların başını ayrılık çeker. Kimi
zaman sevgilisinden kimi zaman memleketinden kimi zaman ise ailesinden ayrı kalmaya
mecbur kalır insan. Bu duruma süreç diyecek olursak eğer elde edilen kazanımlara da
kayıplara da değinmeden geçmemek gerekir. Bu yazıda, yaşamış biri olarak aileden ayrı
kalmanın getiri ve götürülerinin bir kısmını anlatmaya çalışacağım.
Düşünün, herhangi bir sebepten dolayı yaşadığınız yerden ve oradaki insanlardan uzunca
bir süre ayrılmanızı gerektiren bir durumla karşı karşıyasınız ve hayatın devamlılığı için
bu durumun gereklerini yerine getirmek zorundasınız. Örneğin okul için yüzlerce kilometre
ötede yaşamaya giden bir öğrencisiniz. Düşünebildiyseniz eğer akla ilk gelmesi gereken,
yeni çevreye sağlanabilecek uyumdan ziyade ayrı kalacağınız şeylerdir. Ailesinden ve
memleketinden ayrılan birisi gittiği yere alışana kadar nasıl bir düzene tabi olmalıdır?
Bu konuda aranan cevap bu durumdan muzdarip olan insanın kendisinden başkasında
değildir. İşte cevap bulunduğunda, herşey rayına oturduğunda başlar bu süreç.
Ailesinden ayrı kalan birey ailesine bağımlıysa eğer maddi ve manevi anlamda bu
bağımlılıktan kurtulma sürecine çoktan girmiştir bile. Fakat bu süreç o kadar yavaş işler
ki birey farkına bile varmaz. Normalde gün içinde yaptıklarının hepsinde ailesini
temel alarak hesap yapan birey bu kez ailesini dışarda tutmaya başlamıştır. Karşılaştığı
durumlarda olaylar kendisine bakmaktadır çünkü. Kendi ayakları üzerinde durmak deyimi
bu anlattığım durumdan çıkagelmiştir zannımca. Bu deyimden yola çıkacak olursak bu
paragrafta söylediğim şeyler bir kazanım gibi gözükebilir okuyanların gözüne fakat öyle
midir tartışmak gerekir bence.
Ailesini daha az görmeye ve onlardan yavaş yavaş bağımsızlaşmaya başlamanın götürüsü
yok mudur? Bana göre vardır ve göz ardı edilemeyecek kadar da çoktur. Artık kendi
yaşayacağı hayata belki de zamanından önce bir adım daha yaklaşmıştır kişi. Hayatın
karşısına çıkardığı birçok durumla büyük oranda kendisi mücadele edecektir. Fakat
hepsinde ailesi yanındayken olduğu kadar başarılı olacak mıdır? Olsa da olmasa da
bu mücadeleyi kendisinin gerçekleştirdiği gerçeği değişecek midir? Bu yüzden ayrı
kalınan süre ne kadar uzarsa aileye olan bağlılıkla birlikte yakınlık da o derece
azalır. Geri dönüldüğünde ise bu rutin aynı şekilde devam eder. Kendi ayakları
üzerinde duran bir insan artık ailesinin kendisi üzerinde hüküm kurmasına eskisi
gibi sıcak bakmayabilir. Dertlerini çoğunlukla içinde saklar ve ayrı kaldığı süreçte
olduğu gibi kendisi çözmeye çalışır. Bunun da sorunlara yol açması kaçınılmazdır.
Şunu diyenler de olabilir elbette: Aile nerede olursa olsun ailedir ve kimse kişiye
onlardan daha yakın olamaz. Bu kesinlikle doğru bir yaklaşım ama benim üzerinde
durduğum şey bu yaklaşımı çürütme amaçlı değildir. Tabi ki kimse insana ailesinden daha
yakın olamaz ama araya ayrılık girdiğinde bu tip durumlarla da karşılaşmak olasıdır ve
ne kadar iç içe olunsa da aileyle birlikte yaşamaktan mahrum kalmak böyle sorunlar
getirebilir.
Bunlar hayatın gerçekleri ve birer parçasıdır. Kabullenmek adına birşey yapılmadığında
yeni durumlara alışmak ve ısınmak da bir hayli zor olur. O yüzden bu durumu bir süreç
olarak görmek ve getirileriyle birlikte götürülerinin de olacağını bilmek bireyi bu
süreçte daha yetkin hale getirir ve daha başarılı kılar.
Bir cevap yazın