“ Kendilerin geçerek büyük bir istekle
Barbarlık günlerini dirilten
Hırs dolu çekik gözleriyle
İskitler”
Aleksander Block
Rus edebiyatının önemli isimleri Ekim Devrlmi’nin hemen sonrasında savaştan, açlıktan, ateşli hastalıklardan bıkmış sarsıntı içindeki Rusya’yı terk ettiler.
1922 yılma kadar süren bu terk edişte önemli isimler vardı, İvan Bunin( sonradan NobeJ ödülünü aldı.) Nikolay Berdjajev, Leonid Andreus,Vjatschesyav İvanov, Sinaide Hippius, Boris Saisev, Aleksev Remisov, Konstantin Balmont, Michail Arzybaschev, İvan Schmeljov, Mark Aldanov, Wladishav Chodasewitsch, bunlardan başka Alexander Kuprin Marina Zvetajeva, Ilya Ehrenburg, Graf Aleksev Tolstoy ve Prens Dimitri Mirski sonra geri dönen isimlerdi. Bu dönenlerin içinde en sonuncusu bir deri bir kemik ve kan tükürür bir durumda olan Maksim Gorkiy’di.
Birde ülkeyi hiç terk etmeyen isimler vardı. Bunlar; Andrey Bely, Waleri Brjussov, Nikolay Gumiliov, Anna Achmatova, Ossip Mandelstanı, Fjodor Sologub, Mihail Kusmin, Maksimilian Woloschin idi.
Tam da bu hengâme de sanat öncüleri(avangardistler) ortaya çıktı. Yeni bir atılını yapmak için birçok gruplar kurdular. Geçmişin edebi eserlerini tarihin tozlu raflarına kaldırdılar. Elbette Öncüleri şairlerdi. Fütüristler: Mayakovski ve Chlebnikov’un; lınajinistler: Yesenin’in, Yapımsalcılar ( Konstrüktivistler): Sehvinski ve Vera İnber’in, Köylü Şairleri: Vasiliev, Klyuyev, Klytschkov, Oreschin, Serapion kardeşler; Biçimciler (Formalistler): Schklovski , Tynyankov; Diğer tarzlarda da Fedin, Vsevolod İvanov, Soschtschenko, Tichanov.
Burada Fedin’in ‘Gorki Aramızda’ adlı hatıratına anlatmadan geçmemek gerekir. Petrograt’daki ihtilal dönemini anlattığı bu eserinde. Kürkleri ve askeri paltolarının içinde donmuş insanlar buz gibi zifiri karanlık odaları doldurmuş, birbirlerinin vücutlarından ısınmak istercesine yan yana sokulmuş insanlar arasında kürk mantosunu çıkarmış kürsünün arkasında eldİvensiz elleriyle sakin bir şekilde önündeki müsveddeleri çeviren Block durmaktadır.
Elbisesinin üstüne taşırdığı beyaz kazağı ile bir denizci görünümü sunan bu adam. Dingin ama anlaşılır bir tonla ağıt şiirleri gibi gözükse de dinleyenleri büyüleyen dizeler okuyordu. Çöken medeniyetin çöküntüleri arasında yükselecek yeni medeniyetin umudunu işleyen söylevler veriyordu. Yüzü az hareket etse de bazen cansız ve sönük gözükse de ince dudakları yalnız kıpırdıyor gözükse de inandırıcı ve delici bakışlarıyla hayatın içinden konuşuyordu.
Aleksander Block (1880-1921) devrimi onaylaması bir çok arkadaşı tarafından yadırgansa da o kendini devrimin içinde duyumsuyordu. Yakın dostu kadın yazar Sinaide Hippius bavullarını toplayıp ülkeyi terk etmeden az evvel telefonla Bolşevikleri destekleyip desteklemeyeceğini sormuş, Block’un cevabı şöyle olmuştu: ” Evet, bunu sormak istiyorsanız, ben en doğrusu onların yanında kalacağım.”
Petrogradskoye Echo gazetesinin bir röportajında aydınların Bolşeviklerle birlikte çalışıp çalışamayacağı sorusuna ; “Onlar bunu yapabilir ve yapmakla yükümlülerdir” olmuştu. Genel olarak kendi düşüncesi aydınların her zaman ihtilalci olduğu yönündeydi. Daha on yıl önce bu kasırganın geleceğini sinyallerini duyuran ilk şair olduğu da biliniyordu.
Maksim Gorkiy, Block’un Fedin tarafından yapılan biyografisinde şu notu düşmüştü: “Devrimin olması onu üzdü mü sevindirdi mi bu açıklığa kavuşturmadığım bir noktadır.”
Oysa ötekilerin sustuğu çalkantıların en acımasızca saldırdığı 1918 yılının o günlerinde Block en ünlü iki şiirini yazmış ve devrime destek sunmuştu. Bu şiirler; Onikiler ve İskitler’di.
Onikiler sembol yüklü, ani değişen ritmiyle seçilen cinayet, yağmayla ve sokak muharebelerine maruz kalan Petrotgrad’ın devrim günlerindeki gerçek görüntülerinin şiiriydi. Bir kar fırtınası gibi devrim tüyüyordu. Lacivert o akşamların içinde beyaz örtüsüyle ilerleyen Bolşevikleri anlatıyordu.”
Bir kar fırtınası gibi ihtilal yükselmektedir
Siyah akşam, beyaz kar
On İki kızıl asker yürüyor
Hürriyet, hürriyet, hürriyet olsun!
Bu arada tek haç, tek bir haç olmasın!
Köşede eski dünya kahroluyor
Bir burjuva, bîr edebiyatçı
Kürkünün İçinde bir bayan, bir rahip, bir uyuz it
Çalışan adam durma yerinde
İleri gitmek zorundasın
On ikilerden birinin terk ettiği
Küçük fahişe Katya kurşuna dizilir
Orada yatmış duruyor
Orospu takımı!
Ey leş!
Seni kar pile paklayamıyor
Petrucha karşılığını bulamayan
Aşkından dolayı katil olan Petrucha
Başı önüne eğik yürüyor.
Daha kötü şeyler gelecek,
Bunun için yoldaş işe karış!
Bu lapa lapa yağan karın altında
Mermi yağmurunda
Kar fırtınası gözleri köre edercesine savrulurken
Gündüz rüzgârı, gece rüzgârına karışırken
Düşmanca sıkıştırılmış
Fırtınanın ulumaları içinde
Oniki askerin
Oniki havari kafilesinin
Kutsal yürüyüşü
Gitmek ve yürümek, yürümek ve gitmek…
Aç köpek arkadan acele ediyor
Önde bayrak kanlı dalgalanarak görülmüyor
Çünkü kar yağıyor
Biri var o bundan masumdur.
Fırtınadan uzakta, uysal, o öyle yürüyor
Ufak çelengi gül beyazlığındadır
Önde giden İsa’dır. (1)
Şair Nikolay Gumilyov bu hikâye edici şiirinin sonunda İsa’nın yer almasını bir yapmacık tesir olarak belirttiğinde ve eleştirdiğinde, Block ona şöyle cevap vermişti; ” Ben de Onikilerin sonunu beğenmiyorum, onun başka türlü olmasını isterdim. Şiirimi bitirdiğimdekendim de şaşırdım. Neden İsa? Ama gözlerimi ne kadar ileriye diksem, İsa’yı o derece açık seçik görüyordum, aynı zamanda şunu not ettim: “Ne yazık ki o İsa’dır.” Günlüğüne şöyle bir not düşmüştü: ” İsa’nın onların önünde gitmesi kesindir. Onların İsa’ya ‘ayık olup olmamaları söz konusu değildir, daha korkuncu İsa’nın düpedüz onlarla tekrar birlikte olmasıdır ve şimdilik bir başkasının olmamasıdır.”
‘İskitler’ şiirinde ise kendilerin geçerek büyük bir istekle barbarlık günlerini dirilten hırs dolu, çekik gözleriyle İskitler, bozulmamış, sıcakkanlı kitleler ölmek üzere olan batı kültürüne kinle bakışları barbarların sazı olan rebap barış bayramına kardeşçe bir birleşmeye çağırmaktadır.
Paris’in cehennemi sokak uçurumları
Köln üzerinde sis
Venedik’in serinliği
Uzak limon ağaçları ve
Koruların soluğu onlar içinde değerlidir
Ama hakir görülmüşler
Avrupa’nın sırıtkan yüzlerine gösterecekler
Gerçekleri
Bozulmamış
Sıcakkanlı kitleler
Ölmek üzere olan batı kültürüne kinle bakışlarıyla
Barbarların sazı rebap
Barış bayramına kardeşçe birleşmeye çağırmaktadır
Kendilerin geçerek büyük bir istekle
Barbarlık günlerini dirilten
Hırs dolu çekik gözleriyle
İskitler
İskeletçiklerimiz çatırdıyorsa bunun suçu bizde mi?
Ağır ve uysal pençelerimizde?
Alıştık vahşi oyunda tembel durmamağa
Cesur atı dizgininden tutmaya
Bazı lagar atı sağrısını kırmaya
Ve sıcak cariyeleri ehlileştirmeye
Bize geliniz!
Savaşın vahşeti sizi yok etmeden
Bırakınız kendinizi kollarımızın arasına
Vakit çok geç olmadan!
Eski kılıcı kınına sokunuz
Hepimiz kardeş, arkadaş olalım! (2)
Block, daha sonraki bir söyleşi de; “1918 yılının ocak ayındaki tabiatın bu dizginlenemez olan güçlerinin sesine kendini vererek bu dizeleri yazdığını. Mesela Onikiler’i işlerken kulaklarımda günlerce süren bir gürültü duymuştum. Bu büyük ve sürekli gürültü yıkılan eski dünyanın patırtısıydı. Onikilerde sırf politik mısralar görenler, ya sanata karşı çok kör olanlardır, ya da gırtlaklarına kadar politik bataklığın içinde bulunanlardır, ya da şiirlerimin ister düşmanları, isterse dostları olsunlar, müthiş bir kötü niyetin etkisi altında kalanlardır” demişti.
Üstelik bu sözleri söylerken tüm devrimlerin kendi çocuklarını yediği gibi Block’ta umudunu yitirmiş köşesini çekilmiş bir haldeydi. Felaket ve umutsuzluktan eriyip bitmiş bir halde sağlığı sarsılmıştı.
Sonradan o günlerini Nevvski Prospekt semtinin sakinlerinden bir genç kadın Maksim Gorkiy şöyle anlatmıştı; “Acımasız sisli bir güz akşamında gece yarısı iyi giyinmiş bir bay tarafından yakalandığını. Bir randevu evine gittiklerini, kendisinin durmadan konuştuğu oysa onun sustuğunu, kendisine sıcak bir çay ısmarladığını yorgunluktan ve soğuktan donmuş bir halde uykuya daldığını, sıçrayarak uyandığında elleri masaya dayalı, korkunç gözlerle ona bakan bu şüphesiz müzisyen olduğunu düşündüğü adamdan utanarak özür dilediğini. Hemen soyunacağım söylediğini; Block’un ise nezaketle gülümseyerek yanına çağırdığını. “Buna gerek yok zahmet etmeyiniz, “di yer ek saçlarını okşayıp sevecenlikle “Şimdi siz rahatça uykunuza devam edin” deyip masaya 25 Ruble koyarak, elini çekinerek öpüp veda ettiğini anlatır “Maksim Gorkiy yazısının devamında “Bu saatten itibaren ben Block’u iyi anladığımı ve onun bana yakın olduğunu kavramıştım” diye yazacaktı.
Puşkin’in 1921 şubatına rastlayan doğum gününde Block dinleyicilerin karşısında son kez konuşmuştur:”Puşkin’in adı işittiğimde benim için sevinç uyandıran bir addır. Puşkin yaratma yükünü her ne kadar şairin rolü ne hafif, ne de sevinç verici ise de hafif bir şeymiş gibi şen-şatır taşımasını bilmiştir. Onun kaderi trajiktir.”der ve sözlerine Puşkin’in sözlerini anarak devam eder; “dünyada mutluluk diye bir şey yoktu, yalnızca barış ve hürriyet vardır.
Şair uyumun serbest kılınması için barışa ve hürriyete gerek duyar, ama barış ve hürriyet ondan esirgenir. Dış barışı değil, tersine yaratıcı olan barışı demek İstiyorum. Ben hürriyeti serbest hareket etmek hürriyetini demek istiyorum, yaratıcı, gizli hürriyeti kastediyorum.” Diyerek sonlandırır. Aslında tüm sanatçıların benliğinde özellikle Puşkin’in benliğinde kendi benliğini dile getirmeye çalışan Block artık soluk alamadığı için ölür; onun için yaşamak anlamını yitirmiştir. Bundan birkaç ay sonra Aleksander Block ölür.
Dipnotlar:
(l}(2) Rusçadan Almancaya çeviren Jüîgen Rühle, Almancadan Tiirkçeye çeviren Sedat Ümran, düzenleme Mehmet Özgür
Kaynaklar: l- Edebiyat ve İhtilal Jürgen Rühle Almanca’dan çeviren Sedat Ümran Milliyet Yayınlan Ekim 1990
Bir cevap yazın