ANADOLU’ DA DEVRİMCİ İSYANLAR
Anadolu’ da Devrimci İsyanlar adlı kitap, Anadolu’ da ütopik sosyalizmin ve devrimci mücadelelerin kökenlerini ortaya çıkararak, sadece kuru bir Doğu ve Anadolu Tarihi’ni anlatan bir eser olmayıp; aynı zamanda toplumcu mücadelenin, sınıf savaşımının ve ütopik sosyalizmin Doğu-İslam Toplumları ve Anadolu Toplumunda da güçlü kökleri olduğunu, içindeki şiirlerdeki yer yer coşkun duygularla; ama berrak bir biliçle ortaya koyan önemli bir yapıttır. Bu yapıt, ütopik sosyalizmin konusunu oluşturan toplumsal mücadelelerin sadece batıya özgü olmayıp; Doğu ve Anadolu Toplumlarında da bulunduğunun, sınıflı toplum yapısının, ezen-ezilen ilişkisinin bulunduğu her yerde ezenlere karşı güçlü toplumsal başkaldırı ve mücadelelerin olduğunu gösteren bir kanıttır. Akıcı ve sürükleyici bir dille yazılmış olan bu eseri okurken toplumsal mücadelelerin doğu toplumları ve toplumumuzdaki serüvenini ve bu serüvenin batıdaki toplumsal mücadelelerle ortak yönünü görüp; doğu batı ayrımlarının aslında yüzeysel olduğunu anlayacaksınız. Burada asıl anlatılmak istenen şey; özgürlük, eşitlik, kardeşlik ilkelerine dayanan ve toplumsal kötülüklerin temelini oluşturan özel mülkiyetçi-sömürücü ve baskıcı bir düzeni yıkıp, onun yerine sosyalist bir toplum ve düzen kurmak için yapılan mücadelelerin her yerde birbirine benzediği, yani evrensel olduğudur. Düşünsel alanı da etkileyen bu mücadeleler, aynı zamanda materyalist felsefenin ve etkilerinin gizemli ve örtük bir dille de yapılsa gelişmesini sağlamış, 19. yüzyılın ütopik ve bilimsel sosyalistlerinin de ilgisini çekmiştir.
Kitap, Hallacı Mansur’ un hayatı, mücadelesi ve yaşamıyla başlamaktadır. Burada Hallacı Mansur’ un birçok ülkeyi gezip, birçok dini inceledikten sonra insanlar arasındaki adaletsizliğe, yoksulluk ve bunun sonuçlarına yöneldiği, yoksulluk giderilmeden adaletin sağlanamayacağını belirttiğinden bahsedilir. Ayrıca dünyanın ve dünya hayatının kötülükten ibaret olmadığı, kötülüğe aşırı kazanç ve mülk edinme hırsının neden olduğu aç gözlülüğün yol açtığı dile getirilmiştir. Bu düşüncelerin yayılmaya başlaması, Hallacı Mansur’ un düşüncelerinin kendi iktidarlarını sarstığını düşündükleri Abbasi egemenlerinin tepkisini çekmesine yol açacak ve Hallacı Mansur yakalanıp işkenceyle öldürülecektir. Hallacı Mansur’dan sonra köleliğe ve toprak üzerinde özel mülkiyete karşı olan, Karmatilerden, bunların İslam Dünyası’nda kurdukları eşitlikçi, kardeşliğe dayanan ve özel mülkiyet karşıtı devletlerinden ve yönetimlerinden bahsedilmekte, bu yönetim anlayışının temelinde Eski Mısır, Hint Uygarlığı ve Uygur Kültürü’nün yattığı belirtilmektedir. Bunu Karmatilerin takipçisi olan ve onlar gibi eşitlik ve kardeşliğe dayalı bir toplum düzeni için mücadele eden Hasan Sabbah ve Fedaileri izlemektedir. Kitapta Hasan Sabbah ve takipçilerinin devrimci mücadeleleriyle kendilerinden güçlü Selçuklu Ordularını nasıl yenilgiye uğratıp, onlara karşı nasıl dayandıklarından bahsedilmektedir. Burada Hasan Sabbah’ın en büyük gücü, onun etrafında toplanan ve eşitlik ve kardeşliğe dayalı bir topluma inanmış insanlardır.
Kitap, Anadolu’daki devrimci ve ilerici isyanlardan da bahsetmektedir. Anadolu’ da ağır vergiler altında ezilen ve baskı altına alınan Türkmenlerin Baba İshak adlı bir önderin etrafında çıkardıkları isyanın Anadolu’nun yoksul insanlarınca nasıl desteklenmiş; isyan çığ gibi büyümüş ve isyancılar birçok şehri ele geçirip ele geçirdikleri yerlerde halkın büyük bir bölümü tarafından da desteklenmişlerdir. Bunun nedeni isyancıların yoksulların yararına ve onların katılımına dayalı bir yönetim uygulamaları ve hâkim sınıflara karşı mücadele içinde olmalarıdır. İsyan, ancak Selçuklu Devleti tarafından doğu sınırlarındaki güçlü birlikler çekilerek ve paralı Frank askerlerinden yararlanılarak güçlükle bastırılabilmiş ve Selçuklunun hâkim sınıfları Moğol Saldırısı sonucu isyan eden halktan daha fazla korktukları için Moğollara fazla direnmemişlerdir. Hacı Bektaş’ da ilk kez bu isyanlarda ortaya çıkmıştır. Baba İshak İsyanı’ndan sonra kitapta, Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılışı ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşu sırasındaki Ahilerin çalışmalarında ve bunların insan emeğine ve dayanışmaya verdikleri önemden de bahsedilmektedir. Ayrıca Anadolu’ da Bektaşilik çerçevesi içinde kadınların da örgütlenmesine değinilmektedir. Bu da kadınların da toplumsal mücadele ve örgütlenmeye katıldıklarını (Bacıyanı Rum) göstermektedir.
Eserde en çok üzerinde durulan ise Şeyh Bedrettin, Börklüce Mustafa ve müritleri ile Şah İsmail ve Safevi Tarikatıdır. Şeyh Bedrettin, Osmanlı din bilginlerinin ve hukukçuların en tanınmışlarından olup, uzun yıllar medreselerde hocalık (müderrislik) ve kadılık yapmış, toplumsal sorunlarla ve yoksullukla yakından ilgilenmiş bir devrimci önderdir. Bir devrimci önder olarak Osmanlı’nın Fetret Devri’nde eşitlik, kardeşlik ve toprakta toplumsal mülkiyet ve kolektif çalışmaya dayalı yeni bir toplumsal düzene dayalı düşüncelerini Anadolu ve Rumeli’ de yaymış, daha sonra da müritlerinin çıkardığı devrici isyanlara katılmış ve bu isyanları desteklemiştir. Bu isyanlar güçlükle bastırılmış, kendisi de diğer devrimci önderlerle birlikte öldürülmüş; ancak etkisi Anadolu ve Rumeli’nde ( Balkanlarda) yıllarca sürmüştür. Safeviler ise Türkmenlerin kurduğu bir tarikat olarak ortaya çıkmış; oluşumunda heteredoks İslami akımların ve Alevi- Bektaşi görüşleri ile İslam Dünyası’ndaki toplumcu ve örtülü materyalist görüşlerin büyük bir etkisi olmuştur. Bu etkileri etrafında toplayıp, gittikçe güçlenen Safeviler, Şah İsmail Önderliğinde güçlü ve bağımsız bir devlet kurarak Anadolu’ da büyük bir etki yapmayı başarmışlar, sonunda Osmanlılara yenilmelerine rağmen 234 yıl yaşayacak güçlü bir devlet olmuşlardır. Kitapta, Şah İsmail’ in şiirlerinden verilen örneklerle onun örtülü bir materyalizmi savunduğu ve eski Yunan materyalist filozoflarının etkileri göz önüne getirilmektedir.
Eser, sadece Anadolu ve Doğu İslam Dünyası’nın ilerici ve devrimci fikirlerin bahsetmeyip, aynı zamanda ortaçağda batıdaki ilerici ve devrimci akımlardan ve örgütlü yapılardan da bahsetmektedir. Fransa’ daki Katharlar ve onların özel mülkiyet karşıtı ve eşitlikçi düşünce ve yönetimlerinin, benzer görüş ve eylemlere sahip Bogomil Mezhebi ve Kilisesi’nin batıdaki feodal- egemen sınıfların iktidarlarını nasıl sarstığını ve bu yüzden de hâkim güçler tarafından dinin kullanılması yoluyla nasıl katledilip yok edilmeye çalışıldıklarını göstermektedir. Ayrıca eserde İngiltere’ de sanayi devriminin başında yaşayan William Blake’ den ve onun yaşadığı toplumsal duyduğu tepkiden ve ütopik sosyalist görüşlerinden, bu görüşleri sanatına yansıtmasından da bahsedilmektedir. Son kısımlarda ise Kabala, tasavvuftaki Vahdeti Vücut’taki diyalektik öz ve Yunan Materyalist Felsefesi arasında bir ilişki kurulmakta ve geleceğin toplumunu oluşturacak bilinçten bahsedilerek insanlığın yeni ve aydınlık bir geleceğe yönelmesinin gerekliliği ve kaçınılmazlığı vurgulanmaktadır.
Son olarak Anadolu’da Devrimci İsyanlar adlı eser, genel olarak tüm düşünce ve felsefelerin dinin içinde geliştiği, din yoluyla yayıldığı ortaçağda geçmektedir. Bu çağda, doğuda ve batıda egemen güçlerin, yani hâkim sınıfların dini kullanarak kendi feodal sınıfsal iktidarlarını kurup geliştirdiği, buna karşı mücadele eden ezilen sınıfların ve onların önderlerinin de kendi haklarını ve mücadelelerini dinin içinden ifade ettiklerini ve dini inancı buna göre yorumladıklarını göstermektedir. Burada asıl etken, dinin kendisi değil, sınıf savaşımlarının, sınıf mücadelelerinin, ezenler ve ezilenler arasındaki mücadelenin din ve dinsel ideoloji üzerinden yürütülmesidir. Yani asıl etken, asıl belirleyici unsur sınıf savaşımı ve sınıf mücadeleleridir. Eserden çıkarılabilecek en önemli sonuç budur. Ortaçağ’ da din her şeyi kapsadığı için, ideolojik mücadelenin dinin içinden yürütülmesi kaçınılmaz bir durumdu. Ayrıca olası tepkileri önlemek için, bu dönemde devrimci ve materyalist görüşler dinin içinden örtülü bir biçimde dile getirilmekteydi. Eserden çıkarılabilecek ikinci önemli sonuç ise sosyalizmin Anadolu’ da, kendi toplumumuzda ve doğu İslam toplumlarında da güçlü köklerinin bulunması, ütopik sosyalizmin sadece batıya özgü bir olgu olmamasıdır. Bu da bu olgunun, sosyalizm mücadelesinde toplumumuzdaki ve bu ülkelerdeki devrimci parti ve örgütler tarafından dikkate alınmasını gerektirmektedir.
SERHAT ÇAKIN.
ANADOLU’ DA DEVRİMCİ İSYANLAR (Anadolu’ da Ütopik Sosyalizmin Kökenleri)
Yazarı: Mehmet Özgür ERSAN
Tilki Kitap. Engin Matbaacılık Topkapı.
1.Baskı Temmuz 2014.
Bir cevap yazın