‘Lazarus’, Tuvale Yağlıboya, 200×150 cm, 2009
İçinde sürüklendiğimiz yüzyılda kendi çarmıhını taşımaya erinen insanlık, itinayla gerildiği çarmıhını görmemenin şaşkınlığıyla, çarmıhına sahip çıkanlara saldırmaktadır. Vahim olan ise bunu fark edecek dimağın, gözlerin dağlanmış kapılarına mühür vurmuşluğudur. Şüphesiz ruhunu ve O’ nun gözünü böylesine kolay kaybetmeye meyilli çoğunluğun ( yazdığı tarih, derin şahidimizdir ) içinde kendi yolunu bulmak ve onu açmak yeterince sıkıntılı. Lakin kendine sadakat , sahicilik ve samimiyetinden uzak her üretim, gündelik hazcılığa mahkumdur.
Ne zaman ki dejenere olmuş ruhlarımızı uyandıracak ruh özümüzü elimizi uzatarak mağaramızdan çıkarttığımızda, o an yeniden diriltmeye cüret ettiğimiz o büyük ışık yolumuzu aydınlatacaktır. Kendi alanımızda ( benim için plastik sanatlar ) oluşacak kırılmaya, etkiye ve tarih yazımına bizi götürecek yol bu olsa gerek.
Yoksa sanat ve kültür geleneği temellerinin atıldığı ve nice kıran kırana mücadelelere tanık olduğumuz bu coğrafyada cüretkârsızlığımıza tutsaklığımız ve bu tutsaklıktaki ısrarımız sadece körleşmedeki maharetimizi gösterir.
Bizans Rönesans’ının yaşandığı bu topraklarda Artuklular gibi ilim-kültür projelerine ağırlık vermiş kültürlerin bu topraklardaki güçlü sesine kulak verilmeli, sanat tarihimize sağır, kör ve hatta haince davranmak yerine omurgamızı inşa edecek, bizi kendimize getirecek kültürel mirasımıza samimiyetle dönmeli ve oradan gerçek doğumlarımızı gerçekleştirmeliyiz.
El Greco gibi bir figür olmak örneğin! Ne kadar manidar.
Kanımca, Onlar’dan aldığımız elle aydınlanan yolumuz-ruhumuz, huzura erecektir ve kendi çarmıhımız hafiflerken çarmıhın acılı yolu da insan’a açılacaktır.
Değilse, başkalarından arakladığımız ve hizmet ruhuna sahip fırçalarla girdiğimizi zannettiğimiz ‘atölyeler’ boynumuza taktığımız prangadan başka bir şey olmayacaktır.
*** Spartaküs’ün ruhuna ve o ruha sahip olanlara armağanımdır.
Zuhar Adaçoğlu, Nisan 2013
Bir cevap yazın