Tek eşlilik, hayvanlar aleminde sıklıkla
karşılaşılan bir durum değildir. Fakat bazı hayvan
cinsleri var ki, sadakatlerine hayran olmamak
imkânsız. Neredeyse her yıl eş değiştiren birçok
hayvan türüne rağmen bu özelliğiyle öne çıkıp biz
insanlara örnek teşkil edecek canlılardan biri de
angutlardır.
Tarihte herkesi kendisine hayran bırakan bu canlı
türü üzerine çok sayıda efsane dolaşmaktadır.
Efsanelerden birine göre eşine aşık bir gelin
kayınvalidesinden dolayı sürekli sorunlar yaşayıp
muradına eremeyerek Angut kuşuna dönüşmüştür.
Bir diğer Angut kuşu efsanesinde ise Beyşehir’de
ihtiyar bir balıkçı aniden çıkan fırtına da en yakınındaki bir adaya sığınır. Adadaki bir taş
kovuğunda donacak halde olan yaşlı balıkçıyı gören ve onun bu durumuna üzülen bir Angut
kuşu canını tehlikeye atarak avcıların kamp ateşinden bir dal parçasını kapıp balıkçıya
ulaştırır.
Yaşlı balıkçı bu dal sayesinde ısınır ve hayatta kalır. Bu nedenle ihtiyar balıkçı Angut
kuşuna dua eder ve ona doğrultulan tüfeklerin parçalanmasını öyle içten diler ki bugün bile
birçok avcı tüfeklerinin parçalanacaklarını düşündükleri için bu canlı türüne tüfek
doğrultmaktan çekinirler.
Oysa günümüzde bazen bir bakış karşısında hakaret varî olarak “Angut gibi bakıyor.” ifadesi
kullanılır. Halbuki bu söylemin gerçek anlamı oldukça dokunaklı, etkileyici, duygusal ve onur
vericidir. Bilin bakalım Angutlar neden öyle uzun uzun bakarlar?
Ülkemizde en fazla Göller Bölgesi (Trakya) ve Marmara’da görülen bu müthiş canlının
adı, sadakati ve ölümsüz sevdayı simgeler. Angut kuşunun en güzel ve en önemli özelliği
eşine “ölümüne” sadık olmasıdır. Yaşamı boyunca eşinden başkasına bakmayan angutlar, eşi
öldüğünde ise çiftleşme eylemine son verir ve yaşadığı sürece de eşinin ardından yas tutarlar.
Ölen eşinin yanına yırtıcı bir hayvan geldiğinde dahi asla yerinden kıpırdamaz; gözlerini bir
an bile ayırmadan, yemeden, içmeden eşine bakarlar. Bu davranışı bazen angutların ölümüne
bile sebep olabilir.
Keşke hepimiz biraz da olsa Angut olabilsek aslında. Birini sevsek ama bıkıp usanmadan,
yüreğimizde taşımaktan yorulmadan, yalnızca onu sevsek. Hayat denen bu uzun yolculukta
eşimizi kaybettiğimizde onu yarı yolda bırakmayıp günlerce, haftalarca hatta belki aylar,
yıllarca arasak… Keşke bizler de değer verdiklerimize angut gibi bakabilsek. Ancak böyle
onurluca birini sevmenin, ömrünün sonuna denk sadık kalabilmenin pek de biz insanoğluna
göre olmadığını gördükçe insan istemsizce içinden ‘’Angut kuşu olmak vardı.’’ diye
geçiriyor.
Angut kuşunun tüyü kadar bile olamayacak o kadar çok insan var ki etrafımızda, o nedenle
bu terimi dilimize pelesenk etmeden önce bir kez daha düşünmeliyiz sanki. Ne dersiniz? Aksi
taktirde angut kuşuna hakaret ederiz, karşımızdakine değil.
Bugün bir angutla karşılaşmanız dileğiyle…
Bir cevap yazın