Her şey bir anda bitti, yazdığım kitap henüz bitmemişken yayın evinin bana koymuş olduğu kimse ile paylaşma yasağını çiğneyerek belkide kendimi onun ayaklarının altına serdim. Yazdıklarımı onunla paylaştım. Bu çok değerli olayı sıradan bir surat sırdan bir ağız dolu sözle geçmek istedi ve geçti, dudaklarından dökülen o alaycı kendini bilmez kelimeler, nefesi ile yüzüme vururken havada ki ağır azot, egzoz dumanı, bacalardan çıkan zehirli dumanlar nefesi ile birleşip dudaklarımda kimyasal yaralar oluşturdu. Yaptığı şeyin yasallığı olmasa da o bunun ve birçok şeyin farkında bile değildi. Üşendiğini söyleyip okumadığı bir hikayede sıkışıp kalan bir tahta kurusu kadar can sıkıcı bir hal almıştı gözümde, oysa yarattığım karakterin elinden tutup dışarı çıkartabilecekken o üşendi. Daha sonraları yaptığı alaycı tavrın farkına bile varmadan hiç bir şey olmamış gibi ( aslında çok şey oldu) davranmaya devam etti, bu onun için sıradan bir eylemdi. Yüzüme gülüyor ve sürekli kendini düşünen kelimelerle bana kendini anlatmayı değil kendini beğendirmek istiyor gibi bir hava yaratıyor, yarattığı havayı solumamı istediğinden olsa gerek, hiç tereddüt etmeden kimyasal yaralar alan dudaklarıma merhem oluyordu. Meryem’den merhem olur muydu. ?diye düşünmeme fırsat bile vermeden öpmüştü beni, neden kendimi geri çekmediğimi bilmiyordum. Bir erkeğin en zayıf yeri dudakları olabilir miydi ? onuda bilmiyordum. Bir saat boyunca anlattığı her şeyi beş dakikalık bir öpüşme ile bana geçirmeyi başarmıştı. Öpüşme eylemini bir silah gibi kullandı o gece, daha önceki geceler olduğu gibi bu silah sadece dudaklarımda değil beynimde de işe yaradı. Daha bitmemiş bir kitabı onunla paylaşmış olmamın anlamını anlamadı. Üstelik alaycı bir tavır ile geçiştirdi. Tutumunu bozmayarak devam etti, sonunda silahını çıkarıp dudaklarımı parçaladı ve bütün bu yapmış olduğu hataların üstünü kapatmak, unutturmak için en masum eylem silahını seçmişti. O gece aklımda kalan tek şey bir kadının dudaklarının ne kadar tehlikeli olabileceğiydi. Gecenin sonunda hiçbir şey olmamış gibi seviştik, o tüm çıplaklığı ile yanımda uyurken, ben halının dikdörtgen desenine büyük bir titizlik ile yerleştirdiğim sigara kutusundan bir tek sigara aldım. sokak lambasının içeri verdiği ışık ile duvara yansıyan gölgemle baş başa kalmıştık, değerli olanın farkına vardıkça değersizleşiyorduk. Ne o anladı beni ne ben anlatabildim kendimi, anlamsızlığın kenarında öylece uyuduk.
Bir cevap yazın