Sevgi, ilgi, merhamet, empati, vefa, dostluk ve anlayış duyuları her insanda varlığı mutlaktır. İnsanlarda bulunan bu duyulara rağmen insanların farkını gözeten etkenler ise, bunlara zıt binaen işleyişe sahip kavramlardır. Misal: sevgi ve merhametin varlığı öfkeye anlık yenik düşebilir; eğer, bu yenilgiye itaatin devamını sağlayan gurur, kibir ve inat duyuları galip gelebiliyor ise, işte o zaman, insanın insanlık farkı ortaya koyulur. Bir sevgi veya merhamet inat, kibir ve gurura yenik düşmemelidir ki, haslığını kuruyabilsin; aksi halde, özüyle varım deme cürretinesahip olamaz. Zaten insanların farkını ortaya atan etkenlerin ne derece güçlü, ne denli hemli ve ne kadar gerçekçi olmasıyla alakadar olduğu gibi, insanlığın üç büyük düşmanı olan kibir, inat ve gurur duyularıyla olan savaş mücadelesinde saklıdır.
Kuşkusuz ki; inat, kibir ve gurur etmenleri önce kişiye üstünlük bahşettiği üzere, sonrasında ise sonunu hazırlar. İnat ısrarı kişiyi gururlu kılar ve sonrasında ise bu gururla inadı kibre dönüştürür. Bu bitirim üçlü birbirlerine sadık yaverdir ve bağımsız kalmalarına ilişkin dağılabilir gibi, bir olduklarına karşın ise insanlık etkenleri zayıf seyreder.
Felsefi bilimler ve fıkıh-i bilimlerde de intikali alınmış bu üç etmen gösterişten zevk aldıkları kadar da hava atmaktan pek memnun kalırlar. Yani, insanı ve insan-i değerleri es geçme, çiğneme ve hakarete maruz bırakma hususunda ayrı ayrı birer liderler.
Gösteriş ve hava atmak üzere bir nesneye, bir makama, bir maddiyata muhtaç olabilecek kadar aşağılık insan onuru olamadığı gibi, bu yolu izleyen şahıslar birer aptal, birer ahmak, birer zavallı durumuna düşmekten kendilerini asla alıkoyamazlar.
Çünkü; insan onuru bu denli aklın ve duygunun acizliğini kesinlikle insana yakışık kabul edebilemez.