Karne günlerini hiç sevmezdim.
Öksüz olduğumu bana sürekli hatırlatan sevinç çığlıkları…
Beyaz tahtaya çıkmayı da hiç sevmezdim.
Ne zaman bir şey yazmaya çalışsam.
Annemin mezar taşındaki “Ruhuna Fatiha” yazısı gelirdi sanki.
Sınıftaki Fatih isimli çocukla bu yüzden hiç konuşmadım.
Öğretmenim dâhil bütün sınıfın bana acıyarak bakan gözlerin “Aminiydim.” sanki.
Ölüm yılındaki rakamları
Matematikte hiç kullanamazdım.
Doğum tarihindeki bütün rakamların çarpım tablosunu ise ezberlemiştim.
Okul çıkışlarında arkadaşlarım heyecanla annesine koşardı.
Ben ise, bizim sokağın terzisi Mümine teyzeye.
Koşarak değil usulca yağan yağmur gibi giderdim.
Annem yağmurları çok severdi.
Ne zaman yağmur yağsa
Gözlerimin asma kilidi kırılır.
Annemin gülümsemeleri saçılırdı yanaklarıma.
Adımlarımdaki pas çözülürdü.
Gökyüzünde beliren annemin rengârenk saçlarına koşardım.
Sonra yağmur dururdu.
Dikiş makinasına geçer
Mavi renkli kumaşla sökülmüş çocukluğumu yamardım.
Mezurayla yalnızlığımı ölçerdim.
Gecelerime annemin söylediği ninnileri dikerdim.
Bir top beyaz kumaşı tezgâhın önüne koyar.
Annemin yufkayı açması gibi açardım.
Beslenme çantama koyduğu böreği koklar gibi koklar.
O beyaz kumaşla gecelik yapardım.
Anneme sarılır gibi o geceliğe sarılırdım.
Ölüm yılındaki rakamları.
Matematikte hiç kullanamazdım.
Doğum tarihindeki bütün rakamların çarpım tablosunu ise ezberlemiştim.
1×9=Annem
5×5=Annem
Bir cevap yazın