Arkadaş, Panait Istrati adlı yazarın en ünlü eserlerinden biri olup; akıcı dili ve sürükleyici olaylarıyla bir solukta okuyup bitireceğiniz ve okurken hem düşünüp; hem de keyif alacağınız bir romandır. Bu yapıt, bir hikâyeye göre daha fazla karakterinin olması ve bunların ayrıntılı bir biçimde tanıtılması ve uzunluğu bakımından bir roman özelliği taşır; ama canlı ve hareketli dili onu bir hikâyeye yaklaştırır. Kısacası bir hikâyenin kimi özelliklerini de göstermektedir. Eser daha çok birbirleriyle iyi arkadaş olan üç karakterin etrafında geçmektedir. Romanda kişisel anlatım biçiminin yanında yer yer tanrısal anlatım biçimine de yer verilmiştir.
Roman, 20. Yüzyıl başlarında Romanya’ da Tuna Nehri kıyısında bir liman şehir olan İbrail’ de bir mahallede oturan yoksul; ama macera düşkünü, okuma ve öğrenme meraklısı Adrian ve onun yoksul yaşamı ile başlamaktadır. Adrian 18 yaşında yoksul bir ailenin çocuğu olup; yaşıtları gibi belli bir işi olmayan, birçok işte geçici olarak çalışıp para kazanan bir gençtir. Kazandığı paranın bir kısmını annesine bırakıp geri kalanını çevresini ve başka yer ve şehirleri gezip öğrenmek, yeni kitaplar alıp okumak, maceralara atılmak ve hayatın tadını çıkarmak için harcar; bu sırada yeni insanlarla tanışıp onlarla arkadaşlık eder. Ancak onlarda çoğu zaman umduğunu bulamaz. Adrian okumaya düşkün, edebiyata meraklı bir insandır. Edebi yapıtları incelemeyi çok sever. Bunun yanında toplumun tutucu gelenek ve göreneklerine, başkalarının kendisi ve ailesi için söylediklerine aldırmayan, yeniliklerin peşinde koşan bir insandır. Bu yönüyle bir yandan Rönesans insanının yaşama zevki ve öğrenme merakını içinde barındırırken, diğer yandan da yaşadığı toplumun ve onun düzeninin dışına savrulup, ona yabancılaşmış düzen karşıtı bir kişi konumuna gelmektedir. Toplumdaki diğer insanlar gibi ömrünü sürekli aynı işi yapan, belli bir geliri olan belli yaşta evlenip çoluk çocuğa kavuşan monoton bir hayat sürdürmek istememektedir. Bunun için sıkça okumakta, yaşadığı şehri terk edip yeni yerler görmekte ve yeni insanlarla tanışmaktadır.
Adrian’ ın annesi Zoitse Ana ise, geleneksel kuralların ağır bastığı bir tarım toplumunda yaşayan yoksul ve emekçi bir kadın gibi günlük yaşamını sürdürmeye çalışan, oğlunun da düzenli bir işi olmasını ve evlenip yuva kurmasını isteyen bir insandır. Bu yönüyle günümüzde de hem Türkiye’ de; hem de dünya da bulunan birçok ebeveyne benzemektedir. Zoitse Ana oğlu Adrian’ı evlilik dışı bir ilişki sonucu dünyaya getirdiği için yaşadığı çevre de ayıplanmakta ve oğlunun haylazlığının buradan kaynaklandığı dile getirilmektedir. Ayrıca kent halkı, Adrian gibi bir emekçi çocuğunun egemen sınıfların çocukları gibi okuyup, onlar gibi yetişmesini yanlış bulmaktadır. Onlara göre Adrian erken yaşta bir işe girip çalışmalı, kaderine razı olmalı, daha fazlasını istememelidir. Bu durum, geleneksel kuralların geniş ölçüde hâkim olduğu toplumun birey üzerindeki baskısını, başkalarını ve onların hayatını kontrol edip denetlemesini ve buna göre bir değerlendirme yapmasını hatırlatmaktadır. Bu durum günümüzün Türkiye’ sinde taşrada ve ülkenin birçok yerinde hala geçerliliğini kısmen korumakta ve günümüzün Türkiye’sinde ki siyasi iktidarın topluma bakış açısına da benzemektedir.
Adrian’ın İbrail’ de bir börekçi dükkânında tanıştığı ve bilgisine ve konuşmasına hayran olduğu Mihail ise 25 yaşlarında Adrian’ a göre daha fazla yaşam ve seyahat tecrübesine sahip, altı dil bilen; ama pis elbiseler içinde yoksul bir yaşam süren bir insandır. Mihail Romence’yi az bildiği için daha çok Rumca konuşup anlaşırlar. Adrian onunla ilk tanıştığında ondan yeterli yakınlık göremez; ama ona büyük bir değer verip arkadaş olmaya karar verir. Çünkü aradığı gerçek dostu bulduğunu düşünmektedir; ayrıca onu da kendisi gibi edebiyata meraklı olduğunu elinde okuduğu Fransızca bir edebiyat kitabından anlamıştır. Sonunda onun dostluğunu kazanmayı başarır. Yeni dostu Mihail’ de onun gibi gerçek bir dostluk ve mutluluk peşinde koşmaktadır. Bunun yanında gerçek iyiliği aramakta, bunu kendi hayatında da uygulamaktadır. Ancak geçmişte yaşadığı acı deneyimler, nerden geldiğini söylemediği bu insanı daha temkinli olmaya itmiştir. Çünkü Mihail gelip geçici yüzeysel ilişkiler istemeyip, derin dostluklar kurmak istemekte; bu yüzden tanıştığı insanlara kendini yavaş yavaş göstermektedir. Mihail’e göre gerçek dostluk tıpkı Adrian’ın savunduğu gibi hiçbir çıkar gütmeksizin kurulan bir ilişki gerçek iyilik ise hiçbir çıkar gütmeksizin yapılan bir edinimdir. Gerçek huzura da iyilik, dostluk ve kendini geliştirerek ulaşılır. Ancak Mihail bunun dışında insanın gerçek dostluğa, iyiliğe ve huzura ulaşması için acı çekmesi, acıların ve sıkıntıların içinde yaşaması gerektiğini ileri sürmekte; ancak o zaman insanları ve yaşamı daha iyi anlayacağını ve değerlendireceğini düşünmektedir. Bu yüzden kendisini insanların büyük bir bölümünden uzaklaştıran ve onları ve duygularını tanımalarına engel olan, onu insanlara ve hayata bancılaştırdığını düşündüğü zenginliği ve gösterişli yaşamı kendi eliyle terk etmiştir. Mihail ayrıca her insanın yaşamının büyük bir değeri olduğunu, bir insanın hayatının bir diğeriyle kıyaslanamayacağını ortaya koymakta olup; bir savaşta ölen bir sanatçı kadar aynı savaşta ölen diğer insanların da aynı ölçüde değerli olduğunu; çünkü onların da bir yaşamları, sevenleri, işleri ve becerileri olduğunu savunmaktadır. Ona göre gerçek bir sanatçı, ancak bunları göz önüne alan, toplumdaki insanların yaşadığı acı ve sıkıntıları yaşayıp yüreğinin derinliklerinde hisseden kişidir.
Adrian’ ın diğer arkadaşı soba yapımcısı Rus asılı Samoyla Petrov ise spor yapan, resim sanatıyla ve edebiyatla uğraşan, Yunanca, Fransızca ve ana dili dışında iyi Romence bilen, samimi, dürüstlüğe ve dostluğa önen veren sıra dışı bir insandır. Adrian’ ın onunla yakından ilgilenmesinin nedeni, Petrov’ un sanata düşkün bir insan olması ve gerçek dostluğa önem vermesidir. Ancak Adrian ve Samoyla Petrov Mihail’ le tanışıp, onun dostluğunu kazandıktan sonra daha olgun insanlar haline gelirler ve insanları daha iyi anlayacak bir kişiliğe sahip olurlar. Sonunda Mihail’ de geçmişteki acılarıyla kendi başına kalıp yüzleştikten sonra Adrian’ la birlikte yaşadıkları kenti terk edip dünyayı gezip öğrenmeye karar verirler.
Sonuç olarak bu eser bize gerçek arkadaşlığın, dostluğun ne olduğu üzerine uzun uzadıya düşünmemize neden olurken, insanların acılarını ve sıkıntılarını anlamanın, onlarla empati kurmanın, birçok şeyi onlarla paylaşmanın ve dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu bize gösteriyor. Bütün bunlar Gezi Direnişi’ nin sürdüğü şu günlerde çok daha güncel ve anlamlıdır. Çünkü gezi direnişinde de buna benzer sahnelerle karşılaşılmaktadır. Evlerinde oturan, dükkânlarında iş yapan insanların evlerini dükkânlarını tanımadıkları insanlara açması ve onları misafir etmesi, doktorların gönüllü olarak kurup, yaralıları tedavi ettikleri revirler bunun bir göstergesidir.
Bunun yanında romanda, İbrail Halkı ve Kentte yaşayan yoksul insanların yaşamı, bunların acıları sıkıntıları, iş bulmak ve para kazanmak için çektikleri sıkıntılar, iş kazalarındaki yaralanma ve ölümler anlatılmakta; eser bu yönüyle günümüzün Türkiye’ sine de ışık tutmaktadır. Bu yönüyle bu yapıt toplumcu- gerçekçi sanat anlayışını da yansıtmaktadır.
ARKADAŞ YAZARI: Panait Istrati Özgün Adı: Mihail.
Çeviren: Yaşar Nabi Nayır.
Varlık Yayınları 1997. Sayı: 1206 Son Baskı: Aralık 2012.
SERHAT ÇAKIN
Bir cevap yazın