Sanırım bir anda birine âşık oldum ve onun bundan, ona karşı olan yoğun hislerimden haberi yok. Sürekli ondan bahsedebilecek gibi hissediyorum, ondan bahsetmek bana iyi gelmiyor; bunu biliyorum ama bahsetmeden duramıyorum. Bütün yollar ona çıkmıyor ama bütün kelimeler onu anlatıyor, bütün kelimeler bir şekilde onu buluyor. Bir anda hayatımın büyük bir bölümü haline geldi ki, üzücü olan kısmı onun benim üzerimdeki etkisini asla fark edemeyecek olması. Onun gözleri gözlerimin önüne geldiğinde, hayatım boyunca bakmak istediğim tek gözlerin, onun gözleri olduğunu düşünüyorum. Onu düşününce beynime hücum eden kelimelerin, kalbime saldırdığını ona belli etmeden; onun hayatının parçası olmak için uğraşıyorum. Fakat o, adımı yeni öğrenmişken ne kadar başarılı olabilirim ki?
Hayatım boyunca hep gerçek aşka inandım. Bir gün onu bulacağıma inandım. Belki de buldum ve o kişi, belki de o; bilmiyorum. Şu anda bildiğim tek bir şey var: Ben onu bu kadar çok severken, onun benim varlığımdan haberinin olmamasının üstüne; bir de başka birini seviyor oluşu içimde fırtınalar kopmasına neden oluyor. Bu kadar yoğun duygular hissetmeseydim; belki de canımı bu kadar acıtmazdı, bu kadar sevmeseydim onu, onun varlığı beni bu kadar çaresiz bırakmazdı. Kendisi benim hassas noktam olmazdı. Birini ne kadar seversen; o kadar savunmasız kalırsın. Ben ona baktığım zaman kalbimin paramparça oluşunu, parçaların tekrar tekrar ruhuma batışını hissedebiliyorum. Neden olduğunu bilemediğim bir şekilde kalbimin tamamını ele geçirdi. Zaten aşk asla nedenler veya sonuçlar içermez ki. Aşk, bir ilişki içinde olmayı da gerektirmez. Aşk seni sevmeyeceğini bile bile, canını yakacağını bile bile ondan vazgeçmemektir, vazgeçememektir. Kalbini ona verdiğin anda; önceliğinin o olmasıdır.
Canım yanıyor, itiraf etmek zorundayım ki; ona baktığımda ne kadar canım yanarsa yansın, kafamı çevirmeyi asla düşünemem. Daha önce biriyle herhangi bir gelecek hayal edemezken; geleceğime baktığımda her anında onu görmek istiyorum. Onun, benim geleceğimin bir parçası olmasını o kadar çok isterdim ki. Olmayacağını bile bile onu sevmekten vazgeçemeyeceğimi biliyorum. Ona baktığım anda, ondan vazgeçemeyeceğimi biliyorum, bütün hücrelerimde hissediyorum.
Aşkın fiziksel olarak bu kadar acıtması çok inanılmaz değil mi? Onun bu kadar acıtmasına müdahale edememek ise daha inanılmaz. Aşk imkansızlıklarla ve şok edici anlarla dolu.
İnsanı değiştirmeye yeten; o harikulade gücü, insanı hem hayran bırakırken hem de ürkütmeye yetmiyor mu? Kendinden önce onu düşünüyor olmak, aşkın ne kadar saf ve muhteşem bir duygu olduğunu göstermiyor mu?
Doctor Who’nun bir bölümünde Amy Pandora’nın kutusunda 2000 yıl boyunca duracağında; Rory’nin ilk sorduğu şey: onun güvende olup olmayacağıydı. 2000 yıl boyunca onu korumak adına her şeyi yapıyordu. Süre daha uzun olsa da yapardı. Onu bir daha göremeyeceğini bilse de onu korumak için sonsuza kadar beklerdi. 2000 yıl boyunca bir insanı beklemek… Hayal ürünü olsa da; birini karşılıksız sevmeyi bu kadar güzel anlatabilecek başka bir anekdot olduğunu zannetmiyorum.
Canımızı acıtsa da dünyanın en güzel duygularından biri, aşk. Benliği ikinci plana atıp, hayatının merkezine istemsiz onu koymak… Onu çok seviyorum ve bundan bir an bile pişman olmayacağımı biliyorum. Kalbimin onun için çarptığını bilmese de, onun adını duyduğum anda kalbim hızlandığını hissetmese de; onu sevmeye bir şekilde devam edeceğim.
Aşk güzel bir şey… Önemli olan doğru kişiyi mi sevmek yoksa sadece sevgine sahip çıkabilmek mi? Bence her koşulda ve şartta sevgine sahip çıkabilmek çok önemli. Ama doğru insanı, doğru zamanda ve doğrulukla sevmek; bunlar olurken sevgine de bütün dünyaya karşı gelsen de sahip çıkabilmek hem en güzeli, hem de en önemlisi.
Kısacası aşkla kalın…
Bir cevap yazın