Aşk…
Yan yana yazıldığında 3 harf aslında. Koskoca bir alfabeye bir ömür sığdırılabilecek bir yolculuk. Yan yana getirsen de harfleri çoğu zaman tanımlayamadığın tam olarak ne hissedildiği hep eksik kalan, ucu açık bir boşluk gibi. Aşk kendinden yola çıkıp bir başka kişi ile buluştuğunda ancak var olabildiğine inandığımız, o olmadan nefes alamadığımız belki de dünyanın en güzel en şaşkın bir duygu durumu.
Duyunca adı bile yüreğimizi titretiyor değil mi? Hâlbuki bugün dünyamız da ne aşk kazanıyor ne de aşkın hâkim olduğu bir kelime, bir cümle… Çoktan vazgeçmişiz biz aşktan. Onu koyacak yer bulamayıp yere göğe sığdıramaz iken, her cümlemizin başında, günlük yaşam telaşımızda yüreğimize koymak yerine kapının önüne koymuşuz çoktan.
İlk vazgeçtiğimiz olmuş. Belki şartlar elvermedi belki aşk değil kurallar kazandı diye söylenip durur insanlar; ama aşkın ne şartı vardır ne kuralı ne ahlakı ne de tanıdığı herhangi bir şey. Aşk bir gönülle girmeye görsün akıl senelik izne ayrılır. Akıl işlemez mantık olmaz, duygular dışında ve iki kişi dışında kalan hiçbir şeyi kabul etmez.
Yalınayak kosan çocuklar gibidir aşk.
Aşığına öyle bir koşar ki ne ardına bakar ne önüne bakar ne etrafını görür ne söylenenleri duyar. Öylece koşar tek gördüğü tek bildiği ve tek duyduğu aşkıdır. Kör, sağır, dilsizdir.
Çevredekiler de sürekli konuşur uyarır kişiyi kendilerince, o yalınayak hedefe koştuğu için görmez önünde ki çukuru düşüverir. Bata çıka koşar yollarda sevdiğine doğru hükümsüzdür, kimliksizdir aşk ve artık çıkmıştır o sonu olmayan yolculuğa doğru. Yüreğe bir kez ateş düşmüş, yanıp kül olmuşsunuzdur. Ve artık tüm müdahaleler yapılmıştır. O virüs bulaşmıştır kalplere. Bütün yalanlar söylenmiştir, bütün yeminler edilmiştir, bütün sözler uçmuştur onun dışından diyecek bir tek kelime bulamaz insan, içi yanarken susulmazmış.
Günümüzde aşklar laçka edilmiş, kirletilmiş her gün kullanılan bir kelime olmuş ne bileyim hani söyle düşünmek lazım belki de bir otobüs yolculuğu gibidir aşk son durağa gelmeden inilmez ya da gideceğiniz istikamete kadar ama şimdi biz bir durak sonra iniyoruz. Küfürler ediyoruz hayata aşka lanet okuyoruz. Bir kere geldiyse gerçek aşk başınıza evet her şey boka sardı belki ama yine de güzeldi diyebilmekti aşk…
Aşk yine kişinin kendinden vazgeçme halidir bence.
Aşk sevdiğin kadının yüzündeki gülümseme değil göz bebeklerindeki kahkahadır.
Aşk beklemektir, umutsuzluktur, aşk yalnızlıktır aşk aşktır onu güzel kılan içinizdeki çocuğu deliliği masumluğu otaya çıkarmasıdır. Aşk mantıksızlıktır ve işte bu en güzel şeydir.
Dilerim bu yazıyı okuyan herkesin başına bir aşk gelmiştir ya da gelir. Yalın ayak koşun sevdiğinize söyleyin onu ne kadar sevdiğinizi sarılın belki bu bize verilmiş son şanstır. Belki geriye kalan hayatımızı onunla geçirmek için bize sunulmuş bir fırsattır. Sarılın sevdiklerinize ve tadını çıkarmaya bakın. Çünkü ne demiş Cemal Süreya: ”Hayat kısa, kuşlar uçuyor.”
Cennet Güvenç (2014 Temmuz)
Bir cevap yazın