Gulliver’in Gezileri (Jonathan Swift) – Ahmet Gürkan Coşkun
Bir çoğumuz Gulliver’in Gezileri’ni ilkokul yıllarımızda okumuşuzdur. Okumamış olsak bile ismini görmüşüzdür. Kısa süre okuduğum Dumas’dan Binbir Hayalet kitabında ismi geçince tekrar başlayıp okumak istedim. En azından eski günlerimi hatırlamak için tekrar okuyup hatırlamak istedim. Okul yıllarımda benim okuduğum ve yarım kalan Gulliver’in Gezileri; çocuklar için olduğundan daha kısaydı. Öğretmenimiz kitap bitmeden kitapları topladığı için […]
Martin Eden’ı Neden Okumalısınız? – Elif Yalçın
Tolstoy’un dediği gibi: ‘Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir’. London da bu formülü uyguluyor ve hepimizi genç bir adamın peşinden sürüklüyor Ve bize anlatıyor: Neden’i olan Nasıl’ı bulurmuş. Önünde saygıyla eğiliyor, iyi ki bu dünyadan bir Jack London geçmiş diyorum. Elif Yalçın Bir varmış bir yokmuş… Martin Eden’da var olmakla […]
Hayal mi Hayat Mı? – Meral Kurulay
Kederli bir oturuşu var kapının yanında. Sahibini bekleyen dalgın bir kız çocuğu gibi… Oturduğu yerde, gelinip, giyilmeyi bekler gibi. Bu eve yeni gelmiş, buranın bir parçası olmuş, yüzleri solmuş koltuklara, cilası uçmuş sandalyelere, yol yol akmış duvar kâğıtlarına, bir kulpu kırık fincana karışıp, kaybolmaktan korkuyor. Bana bakın sevgili dostlar, terlik deyip geçmeyin. Beni de küçümsemeyin. […]
Geç Kalmış Zaman – Dilek İşcen Akışık
Hastalık kokan duvarlar bembeyaz. Acıyla ses veren bir yatak. Sancıyla bedeni kasılan bir adam yüzünü buruşturuyor. Rengi sapsarı. “Sevda! Sevda! Nerdesin? Gel! Lütfen gel artık!” Adamın alnı rüzgârda terlemiş yaprak gibi. Başucunda karısı alnındaki teri şefkatle silip çaresizlikle elini tutuyor. Kocasının gözünden akan iki damla yaşın yüreğine süzüldüğünü hissediyor. Kim bu kadın? Tanıdık biri değil. […]
Sönmeyen Ateş – Kübra Erbayrakçı
Hasretine dayanmak mı? Onunla birlikte gitmişti canımın yarısı. Yarı ölü bir vaziyette yaşanması gerekenleri yaşayıp yanına gitmeye söz vermiştim. Başka türlüsünü düşünemiyordum zaten. Ondan geriye bir sürü fotoğraf, şarkı, en çok da hatıraları kalmıştı. Neydi şimdi bu? Ben ondan bir şeylerin kalmasını değil, onun kalmasını dilemişken bu muydu hayatın bana biçtiği rol? Aslında ondan sonrası […]
Bekleyiş – Mehmet Faruk Habiboğlu
Ben bu kerih hayatın Sokaklara savrulmuş bir ayyaşı Kentten kente dönüp duran Yorgun seyyahıyım Yüreğimde kırık bir aytaşı Bir soluk inci parçası Bir keskin aşk acısı . Ben bütün sokaklarda Parklarda, meydanlarda Bazen ışıltılı caddelerde Çoğu zaman uzak sahillerde Seni arar dururum Bulamayacağımı bile bile Yabancı yüzlere Ufuklara, kuşlara Bakar dururum . Belki bir masal […]
Ağırdı Sessizliğin Çuvalı – Ulaş Köksal
Bir banktan denize bakarken, denizin maviliğinde kaybolup giden yıldızlar gibiydi hayallerimiz diye düşündü. -Galiba Zaman, hayatın karmaşasında unutkanlığının çaresini bulamıyordu ve insan bir çığa dönüşen kartopunun tersine hareket ediyor, Gençlikte kurulan çığ gibi büyük hayaller zamanla yerini daha mütevazı yaşamlara bırakıyordu diye söylendi kendi kendine. Oysa Üniversitede devrim hayalleri kuran bir öğrenciydi ve şair olma […]
Masum Bir Yasak Aşk – şefik Arslan
Yine, öncekilerin tıpkısı bir gece… Her şey aynı… Ay, aynı yerde asılı ve dolunay… Tanıdık yıldızlar, aynı noktalara yerleşmiş. En ufak bir bulut kırıntısı bile yok yukarılarda. Denizin durumu için, sakin kelimesi hafif kalır. Karadeniz’e yakışmayacak kadar dingin ve kıpırtısız. Sanki dalgasız oluşu, coşmaması, köpürmemesi, rüzgâr esmediği için değil de sadece sıkıldığı için; tembelliğinden… Gökteki […]
Yağmur – Emrullah Burgu
Bağrım bellenmiş toprak üstünde gezme telaşını saklar Var mı bulan? Eksiksiz saklanış yırtar kalabalığın ayak izini Telaş niyedir yavrum Bağrıma taş basamıyorum içimdeki toprağı yolum bilip Yol coğrafyamın göbeğine uzanır uzunca Yorulur kendine varamayan yollar: Her eşikte dinlenir ve kaldırımlar sığamaz yola Sen her evin kapısını açmaktasın Her evin eşiğinde yolları beklersin Bense mühürlenmiş sokaklar […]
Mona – Mesut Can Akçay
karışmasın hatıralarım ahlara diye her gece bozarım boğumunu yaralarımın . ve rüzgar götürmesin sana diye ufaladığım karanfil tozlarını öldürdüğüm benlerle örerim aramızı . dağladıkça içimin korunu özlem kahverengi umutlarla solurum adını vazgeçişin kıyısında mevsimin . sığmazsa eğer avuçlarından öpmüşlüğümün sığıntı ağıtları geceye affet beni affedemediğim için seni
Bir Rüya – Ayşen Beyza Lezgioğlu
Baban ölecek diyorum (içimden). Bu kadar gülme. Çünkü bir hafta önce mi neydi, rüyamda gördüm ben babanın öldüğünü. Bir ölünün ceketini tutuyordu sonra giyiyordu onu. Üstüne tam oturuyordu hatta kolları, omuzları… Terziye gerek bile yok diyordum ben de rüyada (içimden). Ama sen bilmiyorsun çünkü ben sana hiç söylemedim bu rüyayı gördüğümü. Üzülme diye, üzülürsün diye […]
Bekleyiş – Filiz Ertürk
Uzundu gece. Beklemek… aynı şeyi, kaçıncı defalığının usanmışlığı ve farklı uzay/zamanların katmanlarında duygu arsızlığına yenik! İlk defa ya da tek defa olsa kendiliğindenliğin üretebileceği bağlamın zenginliğinden yoksun ve tekrarların özensizliğinde hiçleşmiş beklenen. Beklemek artık umarsız, yenik, başka türlü ne yapılabileceğini bilmezliğe gönderilen paslar misali. İnsanlar gibi, mekanlar gibi, hissedişler de yaşlanabilir. Bir durumun kendi bağlamından […]
Son Yorumlar