Kedi desenli çay fincanım elimde, yarı oturur şekilde uzanmıştım yumuşak yastıklarla dolu köşe koltuğuma. Üzerimde uzun yamalı bir hırka, içinde, beyaz derin V yaka bir tişört, altımda da yine kedi desenli yer yer diz yapmış bir pijama vardı. Bir de pembe çizgili, uzunca, tüylü çoraplar. Bu kıyafet modeli her ayrılık acısı yaşayan kadının üzerinde olmalı diye bir algı yerleşmişti kafama. Ben de sevgilimden ayrılınca ilk iş bu kıyafetleri giyip yine olmazsa olmaz o çay fincanını almıştım elime. Elbette bir de saçlarımı tepeden dağınık bir topuz yapmıştım, birkaç parça isyankar saç teli de alnıma düşüyor ve ensemi gıdıklıyordu. Fonda da bir müzik açmıştım telefonumdan, ve sürekli aynı şarkıyı tekrarla diye de ayarlarını yapmıştım. Artık ortam hazırdı. Şimdi birkaç gözyaşı da döktüm mü tastamam olacaktı senaryo.
Beni benimle bırak giderken
Başka bir şey istemem sen ayrılırken
Bana bir tek beni bırak ne olur
Gerisi senin olsun, senin olsun
Beni benimle bırak giderken
Başka bir şey istemem sen ayrılırken
Bana bir tek beni bırak ne olur
Gerisi senin olsun
En az 10 kere dinledim ancak akmadı o inatçı yaşlar ; burnum da akmadı. Halbuki hazırlamıştım ben kağıt peçeteleri. Burnumu sesli sesli silip sonra buruşturup atacaktım yine kedi desenli olan turuncu çöp kovama…
Köşede yumuşak yer minderinin üzerinde yatan Süslü, miskinliğinden sıyrılıp birkaç miyav sesinden sonra bana baktı uzun uzun. Turuncu bir sarmandı Süslü’m. Farklı göz renklerine sahip çok güzel tontiş bir kediydi. Ta bir yavru iken ona sahip çıkmıştım. Şimdi beraber büyüyorduk bu evde. Hatta o daha çok büyümüş ama ben çocuk kalmıştım. Ne zaman bende bir gariplik olduğumu hissetse bana akıl verirdi bir şekilde. Bu şarkı ona bir anısını hatırlatmıştı sanırım. Çok içli bakıyordu biri yeşil biri mavi gözleriyle. Birden konuşmaya başladı benimle.
-“Sen kendinle kalmışsın Leman. O adam alamamış sendeki seni. Çok sağlam çıktın kızım sen. Seninle çok gurur duydum. Zaten hiç ısınamamıştım o sarı çiyana. Sen görmediğinde, bana dişlerini gösterip yüzünü buruşturuyordu hep. Sen gelince de beni severmiş gibi bakıyordu. Yılandı o yılan. İyi ki bıraktı seni. Yoksa sen bu saflığınla onu bırakmazdın.
Çok şaşırmıştım, “bak sen şu Süslü’ye” dedim kendime kendime; neler de bilip neler de yorumluyor. Bir ara, anneme bırakmıştım bu kediyi. Kesin orada beraber sabah kadın programları seyrettiler birlikte.
Şaka bir yana, Süslü’nün sözlerine kulak verdim, konuşmasını kesmesin diye başımı sallamakla yetindim. Bu arada terlemiştim de, önce o paspal hırkamı çıkarıverdim üzerimden. Süslü’nün daha konuşası vardı anlaşılan.
-“Lemancım, ben senin gençliğini bilirim. Hep harbi ve bir o kadar da çılgın kızdın. Şimdi gururla görüyorum ki, kendini harap etmiyorsun hiçbir şekilde. Ortamlar da yaratsan nafile çabalar oluyor, bak gördük beraber. İnsanın, kendisi ve kedisi ile kalması kadar güzel ve huzurlu bir durum var mı ki bu dünyada?
Bu kedi ne kadar da akıllıydı ya. İçimden tekrarladım cımbızla çektiğim iki kelimeyi… “Kendimle ve kedimle.” “Kendimle ve kedimle.” “Kendimle ve kedimle…”
Süslü hanım arada iki miyav deyip es verirken ben de bu kez saçlarımı açıp kafamı öne eğdim.. Başımı sağa sola sallayıp saçlarımı iyice dağıttım, sonra hızla geriye doğru savurdum onları. Çorapları da çıkarıp ardından da bir topak yapıp fırlattım banyoya doğru.
Fonda yeni bir şarkı çalmaya başlamıştı. Baktım, telefonum Süslü’nün patileri altında duruyordu. Yüzünde muzip bir ifade; dilini çıkarıp bıyıklarını yalayarak, arada da kafasını sallayarak şarkıya eşlik ediyordu.
Kandırmışlar herkesi
Aşkım sevgilim diye
Ayrılmak lazım
Boş işlerle uğraşma
Kimseye fayda etmez
Anlamak lazım
Her şey güzel olacak
Her şey güzel olacak
Her şey güzel olacak
Her şey güzel……
Bir cevap yazın