Savaş için top, tüfek ve kurban olacak insancıklar gerekirken, barış için asil bir ruh ve bu ruhu yüceltme cesaretine sahip bir yürek gerekir. Ben insan ruhunun büyük kısmının kötülük ve savaşa yönelten duygu ve dürtülerle yüklü olduğunu düşünenlerdenim. Bunun içindir ki dünya var olduğundan beri savaşlar hiç eksik olmamıştır. Dünyanın durağan, dingin, barut ve kan kokusundan uzak pamuksu barış yılları ise çok azdır. Hastalıklı insan ruhlarını dizginlemek; korkudan şaha kalkmış koşmak üzere olan bir atı kontrol etmekten daha zor olsa gerek. Bunun içindir ki Neron tahta çıktığında ilk iş olarak annesini öldürtmüştür.
İnsan kabul etse de etmese de içinde kaynayan hırs, şehvet, makam, mal, mülk, şan ve şöhret ateşinden kendini asla kurtaramaz. An olur hem kendi yanar bu ateşte, hem de çevresini yakar. Çevre; zayıf kimsesiz bir insan için kendinden ibaretken; bir kral, bir hükümdar veya bir diktatörde ise; bir ülke, dünyanın bir bölgesi ve hatta dünyanın tamamı oluverir.
Dönüp kendime baktığımda korktuğum anların olduğunu itiraf edeyim. Ama içime doğru yaptığım yolculuklarımda her zaman ümit pınarları, sevgi tohumları ve iyilik kıpırtıları da görürüm. Sanırım önemli olan bu tohumlardan hangisinin filiz verip koca bir çınara döneceğidir. Hangi toprak; ne kadar su, ne kadar rüzgâr ve ne kadar ilham ister işte asıl mesele bu. İnsan bir melekte olabilir bir şeytanda. Bütün bunlara rağmen insanın sahip olduğu özü küçümsememek gerekir. Bazı insanları iyiliye sevgi ve barışa yöneltmek zorken bazı insanları kötülük ve savaşa yöneltmek zordur. İkisinin tek ortak noktası ise her iki yol içinde dışardan bir çabanın ve bir tetikleyicinin olması gereğidir. Sanırım burada da toplumsal ruhtan bahsetmek gerekir. Barış rüzgârını estirmeye başlamak zor, kasırgaya döndükten sonra da durdurmaya çalışmak imkânsızdır.
Bir gönülde veya bir yerde savaşın yıkımı başladığında acı her zerreye egemen olur. Marifet bu ateşi hiç yakmamaktadır. Fakat bu yıkımı durduracak güç ise yine insanın içinde saklıdır. Lâkin bu uyuyan güzeli uyandırmak hep çok zor ve meşakkatli olagelmiştir. Bazen bir sevgili, bazen merhametli bir eş veya anne, bazen sevimli bir çocuk bazen de ilahi bir ilham gelip ansızın esen savaş rüzgârını sevgiyle dağıtıverir. Bu ılık sevgi esintisi bir kişiden başlayıp bir toplumu ve bazen dünyayı sarıverir. Temennim; bu anların zaman yolunun çoğunu kaplamasıdır. Bana soracak olsanız barışın rengi ya yeşildir derim ya da pembe. Yeşil yeşeren bahar yoncaları gibi yol kenarlarını, doğayı ve kalpleri kapladığında içimizde kaynayan kötülük ve savaş kazanının kapağını kapatır. Hele birde pembenin sevgi örtüsü de bu kazanın üstünü örtüp gizlerse işte ancak o zaman barış dünyaya egemen olur. Kim bilir belki de bu yeşil ve pembe renklere can verecek esinti sizin yüreğinizde saklıdır.
Bir cevap yazın