1.
Ey uykusuz ozan,
taşıllaşmış sözcüklerle tıka basa dolu
boş tahıl ambarı. Kendinde sanıyorsun
her sorunun yanıtı, her canlının sesi
ve her cansızın sesi sesinde, oysa
yalnızca sorular var sende ve sessizliği
sözcüklerin, ki tutuyorsun onları
ellerinin çanağında ve çarpıyorsun yüzüne,
atmak için mahmurluğunu yaşamın,
uyanmak için daha eşsiz bir güne.
2.
Avunabilir mi oysa insan sarp kayaların
kızgın yamaçları üzerine sözcüklerden
oyduğunda kendini, yüzleşmeden önce
yolunun üzerinde bekleyen korkularla,
elleri biçimlendirmiyorsa zamanı
ve sesi sarsmıyorsa köklerini karanlığın,
rüzgârın taşıdığı bir toz zerresi gibi
akmıyorsa çağdan çağa.
3.
Günlüklerim kurtlanmış.
Dokunuyorum, pof,
bir toz topağı gibi
dağılıyor sözcükler.
Bendim o, o sözcüklerdim.
Ağzım dilendi onları gecelerde,
parmaklarım kanadı eğirirken.
Balkırdı zaman mürekkep lekelerinde
ve aralanırdı düşe kesmiş bir çağa.
Yazdıkça,
çekilirdi kanım tunç hokkalara.
4.
Mevsimin baştan çıkaran gülüşü
bir gönenç meşalesi gibi yalımlanırdı havada,
elimden tutardı sözcükler, sessizce,
bu bağlardan, bu patikalardan geçip giderdim,
ey gün boyu birbirine uzak evler,
ey geceler boyu yalnız akan çeşmeler,
seslenirdim sizlere, anardım adınızı ıtırlı sözcüklerle,
düşkünlüğüm çünkü, sizleredir de,
ışığa ve tohuma olduğu kadar
ve uyurdum, yüreği hafiflemiş, olgun taşın uykusunu,
denize bakan mağaralarda.
5.
Memnunum gecenin damarlarında
azıcık ışığın olsun dolanmasından,
memnunum mandalinanın rüyasında
bir nesne olmaktan.
Ey benim aydınlık düşüncelerim, ürkek,
toprak yollar boyunca, yüksek tarabalar
arasında, akıp giden, sonsuzluğa.
Gökhan DEMİRCİ
Bir cevap yazın