Uzundu gece.
Beklemek… aynı şeyi, kaçıncı defalığının usanmışlığı ve farklı uzay/zamanların katmanlarında duygu arsızlığına yenik!
İlk defa ya da tek defa olsa kendiliğindenliğin üretebileceği bağlamın zenginliğinden yoksun ve tekrarların özensizliğinde hiçleşmiş beklenen. Beklemek artık umarsız, yenik, başka türlü ne yapılabileceğini bilmezliğe gönderilen paslar misali.
İnsanlar gibi, mekanlar gibi, hissedişler de yaşlanabilir. Bir durumun kendi bağlamından yoksunluğu, önsezisiz , hazırlıksız savrulabilir boşluğa… Beklemekten vazgeçilebilir mi en çok istenen? Bekleyişe adanmış bir ömrün akıbeti bu vazgeçişte hiç yaşanmamışlık olmaz mı? Kendi kendine söylenmiş ve yüzleşilmemiş yalanlar, herhangi bir tutarıklık, sanrı krizi gibi rüyadan uyanılıp geçti artık, iyileştim inancında aklanabilir mi? Namussuzca olmaz mı umarsızlığın doğurduğu kirli bir umuda sarılmak? Çırpındıkça batılan bir bataklık, orijini unutulmuş öncesiz ve sonrasız bir gerçeklikte an’a içkin iyesizlik.
Uzundu gece; karanlık, sapkın! Ve ucube doğuracak sabaha karşı…
Bir cevap yazın