Sokaklarda bir heyecan var bugün. İnsanlar, araçlar.. Diğer günlerin aksine bugün daha da kalabalık.
Seda Hanım elinde çay bardağı ile salona geldi. Koltuğa oturarak bana doğru dönüp manzaraya bakmaya başladı. O an gördüm yüzünü.. Yüzünde ayrı bir mutluluk, huzur saklıydı. Her zaman kederle bakan gözlerinde sevinç vardı bugün. Sebebi ne olabilirdi?
Seda Hanım yıllardır oturur bu evde. Çok iyi tanırım onu. Çok iyi kadındır Seda Hanım. Yardımseverdir. İnsanları, hayvanları, İstanbul’u çok sever. Her sabah önüme konan bir güvercin vardır mesela. Seda Hanım hiç bir zaman üşenmez, ekmek kırıntılarından koyar yemesi için. Sonra da doyasıya bakar İstanbul’una.
Bana baktığında gözlerinde keder ve yalnızlığını görürüm. Arada komşuları gelirdi ziyaret. Artık onlar da unuttular onu. Eşi Bahadır Bey bundan 5 yıl önce vefat etti. Oğlu Serdar ise kendi halinde. Varı yoğu işi. Arada bayramları ziyarete gelir onu. Yoksa.. Masanın üstündeki şekerlemelere baktım. Tabii ya! Yarın Ramazan Bayramı. Şimdi anlıyorum, dışardaki kalabalığı, Seda Hanım’ın neşesini. Yarın Serdar, eşi ve çocuklarıyla gelicek! Canım Seda Teyzem!
Seda Teyze her sabah kanepesinde oturur bana yüzünü dönerek bakardı İstanbul’un güzelliğine.
Ama gözlerinde her zaman bir keder olur. Bazen fotoğraf albümünü çıkarır, geçmiş günleri yad eder. Fotoğraflarda hep anılarını arar. Güzel günlerini, sevinçlerini. En çok da oğlu Serdar’ın bebeklik resimlerini.
Seda Hanım çayını bitirir bitirmez ayrıldı salondan.Odaya şöyle bir baktım.Her şey yerli yerindeydi.Tertemiz.
Bir müddet sonra bir elinde kova bir elinde bez ile odaya geldi. Yaşasın! Banyo vakti. Bezi kovaya daldırdı, buruşmuş elleri ile usul usul silmeye başladı beni. Baya olmuştu beni silmeyeli. Eve gelen giden yoktu ki. Kim görecek bendeki kiri, pası?
Beni temizlerken bir türkü tutturdu. Uzun zamandır duymuyordum onun güzel sesinden türküler.
İşi bitince yorgunluktan koltuğa yığıldı kaldı. Bir müddet koltukta oturduktan sonra ayağa kalktı. Pervazımdan beni araladı. Havayı bir güzel içine çekti. Derin bir oh çekip, kapadı ve salondan ayrıldı.
Akşama doğru salona geldi yeniden. Televizyonu seyre daldı. Yine kaçanlar, aldatanlar.. Artık saf sevgi yok denecek kadar azalmıştı dünyada.. İnsanlar giderek nankör oluyorlardı. Aşk denilen yüce, kutsal bir duygunun kıymetini bilmeden, kafalarına göre harcıyorlardı onu. Ben aşkı da sevgiyi de Seda Hanım ile bildim. Aşkı Bahadır Bey’e duyduğu aşk ile sevgiyi de oğlu Serdar’a duyduğu koşulsuz şartsız sevgi ile..
Birden telefonu çaldı. Ekranına baktı ve sevinçle açtı telefonu:
”Alo? Nasılsınız oğlum? Çıktınız mı yola?”
Birden gülen yüzü dondu..
”Peki.. Peki yavrum.. Ben mi? Ben iyiyim yavrum. Şükür. Sen iyi ol da başka bir şey istemem ben. Hadi yavrum görüşürüz..”
Telefonu kapadı. Yüzünü benden yana döndü. Elini benim üstüme koydu. Hissettim kalbindeki acıyı.
”Gelmeyecekmiş..Bu sene gelemeyecekmiş..” dedi.
Onun gibi bende yıkıldım. Ortak oldum derdine. Artık ikimizin gözünde de cıvıl cıvıl olan İstanbul’u kara bulutlar kaplamıştı.
Bir cevap yazın