‘‘ Ben kötü bir şey yapmadım. Hiç kötü bir şey yapmam ki ben! ’’
Selma, banyonun kapısını açtığında keskin bir çığlık attı. İstemsizce yapmıştı bunu. Sesi çatlak çatlak yankılandı boşlukta. Firuze Hanım, kendi kendine mırıldanıyor, kötü bir şey yapmadığını söylüyordu durmaksızın. Selma’nın çığlığı yaşlı kadını korkutmuş, söylenmesi bir anda ağıta dönüşmüştü. Neredeyse yarı çıplaktı. Geceliğini çıkarıp yere atmıştı. Elleri, yüzü, saçı, vücudu pislik içindeydi ve onunla birlikte banyo da…
Selma, çaresizlik içinde kıvranan annesine doğru bir adım attı. Keskin koku burnuna çarpınca, eliyle ağzını burnunu kapatıp geriye doğru çekildi. Midesi bulandı, öğürdü birkaç kez. Hızlıca kapıyı kapatıp, kapının önünde kalakaldı. Şimdi ne yapacaktı? Saatine baktı. En geç yarım saat içinde evden çıkması gerekiyordu. Bugün önemli bir toplantısı vardı. Ayşe neredeyse gelir, diye düşündü. Peki, o gelene kadar annesini böyle mi bırakacaktı? Ne yapacağını bilemeden düşünürken telefonu çaldı. Koşarak yatak odasına gitti. Telefona cevap verdi. Arayan Ayşe idi. Babasını apar topar hastaneye kaldırmışlardı. Şaka mı bu? ‘‘ Ayşe sana ihtiyacım var. Hem de hemen! ’’ Babasının durumu iyi değildi. Utandı Selma. ‘‘ Geçmiş olsun,’’ dedi, durumu toparlamaya çalıştı.
Allah kahretsin, kahretsin!
Sonra banyoya geri döndü. Bir hışımla kapıyı açtı. Yaşlı kadını çarçabuk yıkamaya başladı. Kırışık, sarkık derisinin altında bir kemik yığınına dönüşmüş bu kadın nasıl annesi olabilirdi? Asil, kibar Firuze Hanım….
İçinden bağırmak geldi Selma’nın. Avaz avaz olabildiğince bağırmak. Bütün öfkesini kusmak.
Firuze Hanım ağlamayı bırakmış, kendisini yıkamaya çalışan kızına direnmeye başlamıştı. Hastalandığından beri nedense onu yıkamak bir işkence olmuştu. Ayşe ile birlikte zar zor yıkarken, bugün Selma bunu tek başına yapmak zorundaydı. Her yeri ıslanmış, yaşlı kadın ellerini, kollarını tırnaklanmıştı. Canı yanıyordu.
Ölse, diye düşündü Selma. Keşke ölse. O da kurtulur ben de. Bir iki damla gözyaşı döker, dua okuruz ardından, hayat devam edip gider. Keşke ölse, keşke, keşke….
Saat 7:15’ti. Çocuğu okula göndermesi, toplantıya yetişmesi gerekiyordu. Önünde yoğun bir iş günü vardı. Ne yapmalıydı? Annesini kurularken haftada bir temizliğe gelen Hacer’i aradı. Hacer her zamanki gibi çok yoğundu. ‘‘Benim hatamdı,’’ dedi. ‘‘ Uyuyup kalmışım. Kalktığını duymadım. Sana bugün çok ihtiyacım var. Ozan akşama dönüyor iş gezisinden, evi böyle görürse…Barındırmaz..Biliyorsun. Diğer işlerin parasını öderim. Zaten Can okuldan döner dönmez. Üçten sonra..’’ Kabul etti Hacer neyse ki. Derin bir nefes aldı annesini giydirirken.
Can’ı uyandırdı. Hemen mısır gevreği koydu tabağa onun için. Sütü dolaptan çıkardı. Kahvaltı edecek zamanı yoktu. Ofiste bir şeyler atıştırabilirse, annesine de kızlar yedirirdi nasıl olsa. Ya ilaçları? Hay aksi, ilaçları da almalıydı. Hemen onları hazırladı. Ter içinde kalmıştı. Böyle işe nasıl gidecekti? Banyo girilecek gibi değildi. Çift banyolu bir eve taşınmayı hayal etti. Mutfak lavabosunda elini yüzünü yıkadı. Bir havluyu ıslatıp terini sildi. Hızlıca kurulandı. Akşamdan akıl edip hazırladığı giysilerini giyip, saçını çarçabuk topladı. Makyaj yapacak zamanı kalmamıştı. Malzemelerini çantasına koydu, ilaçları da ve hemen bir taksi çağırdı.
Can , ‘‘ Sıkıştım ben,’’ diye ağlıyordu banyo kapısının önünde. ‘‘ Bu tuvalete nasıl gireceğim? Bıktım artık, bıktım. Cadı kadın. Dayıma gönder. Niye bizde kalıyor sanki? ’’
Selma üstünü giymesini söyledi, ayrıca böyle konuşmaması gerektiğini. Bir yandan annesine ayakkabılarını giydirmeye çalışıyordu. ‘‘Anahtarını almayı unutma, Hacer abla gelecek sen gelince. Temizleyecek evi. Anneanneni de götürüyorum mecburen, mümkün olan en kısa zamanda izin alıp döneceğim ama sana yetişemem herhalde, bakalım.’’
‘‘ Çişim var benim,’’ diye bağırdı Can tekrar.
‘‘ Yap o halde! ’’
‘‘ O pis tuvalete girmem ben, girmem.’’
‘‘ Acele et, servisi kaçıracaksın. Üzerini giyin, biz çıkıyoruz. Mısır gevreği koydum. ’’
‘‘ Hep mısır gevreği, hep mısır gevreği. Tost istiyorum ben.’’
‘‘ Bugün böyle olsun Can,’’ dedi Selma sakin olmaya çalışarak. ‘‘ Yarın yaparım. ’’
Kapıyı kapatıp çıktılar. Can annesinin arkasından taklidini yaptı.
Bu saatte taksi bulmak bir mucizeydi. Duraktakiler tanıdık olmasa. Hava kapalıydı. Koyu bulutlar top top olmuşlardı gökyüzünde. Zamanında yetişebilecek miyim? Diye düşündü Selma. Ne kadar acele etse de on dakika geç çıktılar evden. Bu şehirde on dakika bile değerlidir. Zaman yiyen nankör şehir!
Annesinin kolunu sıkıca kavradı. Hep eline batıyordu kadının kemikleri. Yıkarken de böyle hissediyordu. Kaldırımın kenarından başını uzatmış tek bir çiçeğe takıldı gözleri. Çatlak betonun arasından uzanmış gövdesi inadına yaşama tutunmuştu. Sarı basit bir çiçekti bu. Gözleri yaşardı Selma’nın. Suçluluk kalbini sardı. ‘‘Anneme mi götürüyorsun beni? ’’ Diye sordu Firuze Hanım. Başını salladı Selma. ‘‘ Peki, sen de gelecek misin? ’’ ‘‘ Evet,’’ dedi sessizce. ‘‘ Beni yalnız bırakma olur mu? ’’ . Elini tuttu yaşlı kadının. Eli yumuşacıktı şimdi.
Taksi geldi. Bindiler hemen. Arabanın ardında bıraktığı ince toz bulutu sarı çiçeğin üzerini kapladı. Küçük sarı çiçek tozun içinde kayboldu.
BENİ YALNIZ BIRAKMA – DİDEM SAYAT
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
En Çok Okunanlar
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
Bir cevap yazın