Doğduğum günden beri bugüne hazırlanıyorum. Sonunda almış olduğum tüm eğitimleri değerlendirme fırsatım doğdu teşkilat için. Nasılda aklıma geldi şimdi ilk gün evden kaçmam. Sabahtan Sabri (Kod İsmi tabii ki) ile penceremin altına eski yatakları koymuştuk. Babam eve geldiğinde o yataklardan bahsedip kim bıraktı ise Allah cezalarını versin demişti.
Gece atlamamı bekleyen Sabri ile yaptığımız planda bazı eksiklerimizde olmadı değil tabii. 2. Kattan aşağı atladığımda oluşan gücü cahil kafalar olarak hesaplamayarak hem yatağa çarptığımda hem de çarpınca yataktan sekerek kaldırıma kıç üstü oturduğumdaki acıyı hala hissediyorum. Bir hafta doğru düzgün yürüyememiştim.
Kabul etmem gerekiyor ki ailemi en çokta annemi çok üzdüm ama bu davanın sebebi onlar için değil mi? Küçük kardeşim biraz daha büyüdüğünde mutlaka anlayacaktır beni.
Şimdi kalkıp “Dünya benim günüme” hazırlanma; tebrikleri ve hellalikleri toplama vakti.
Tuvalete girdiğimde nefis bir çay ve sucuk kokusu burnuma geldi bile. Bizimkiler bana hazırlık yapmışlar anlaşılan. Salona geçtiğimde üçü de oturdukları yerden kalkıp bana gözleri parlayarak bakıyorlar. Sünnet çocuğu gibi hissetmedim değil.
Selim: “Kral uyandı, hadi gel sofraya otur bakalım” dedi.
Çayımı getiren Halil çayıma bir limon diliminin çeyreği kadar limon bile koymuştu. Bu kadar şımartılmak gerçekten bana fazla.
Kahvaltıdan sonra kısa bir sohbet, operasyonun üzerinden sözlü bir son geçiş, hazırlık derken artık son kontrolde yapıldı.
Artık kuşun evden uçma vakti geldi. 3’ü de kapıda bana sarılma sırasına geçtiler. İlk olarak Selim ile vedalaştım. Sonuçta evdeki en büyüğümüz ve kıdemlimiz o. Gözlerimin içine bakarak: “ Seninle gurur duyuyorum, gazan mübarek olsun” dedi.
Sıra Halil’e geldi. Sarılmaları pek beceremesek te, bana inandığı hissini verdi. “Yolun açık olsun kardeşim” dedi.
Son olarak Mesut sarıldı ve “Sabri’ye selam söyle bizden” dedi.
Asansörle mi insem ya da yürüyerek mi insem bilemedim. Ayaklarımın açılması için sanırım yürüsem iyi olacak. Ulan sabah sabah üst kattan gelen bu gürültü de ne? Sabah sabah herif Islak Islak dinliyor, manyak mıdır nedir? Nasıl bir insan sabah sabah bu kadar gaza gelebilir ki? Hayatımın en önemli bir gününde bile böyle gaza gelmedim.
Kapıya son kez dönüp baktım ve karşı kapıda asılı olan çiçekli sepete son bir defa baktım. Ulan apartmanda kapıcı yok, niye asıyor ki onu. Neyse ya, hızlı hareket edip girişteki lavuklara ve meraklı Melahat’a yakalanmadan uzayayım ben.
Yaklaşık 2 saat sonra tam olmam gerektiği yerdeyim. Çakarlı aracın geçmesine 20 dakika kaldı. Keşke içinde kimin olduğunu bildirselerdi. Daha bir zevkle yapardım işimi. Neyse ya sonuçta teşkilat karar verdi ise nasılsa kötü biridir. Planlandığı üzere Pastanenin bahçesinde oturup bir çay içeyim göze batmadan. Son 2 dakika kala da ışıklarda beklemeye başlarım.
Işıkları gören köşedeki masaya oturup zamanımı geçiririm işte. Yanda bir çift var ama kendi aralarında hararetli bir konuşma yaptıkları için beni fark etmezler bile.
Çayım gelirken çok ayıp olsa da insan yalnızlıkta ister istemez yan masadaki kavgaya kulak kabartıyor.
Kız: Sen ne yaptığını zannediyorsun Tayfun? O kızla senin ne işin var.
Tayfun: Ne işim olacak kızım, onunla benim işim olmaz. Bu arada Tayfun’a da düştük yine.
Kız: Olmaz diyorsun ama kızı feys’ten insta’dan eklemişsin, sonra da canım nbr, demişsin.
Tayfun: Bağırma…
Kız: Nbr ne demek ya, sen ona niye mesaj yazıyorsun he, niye mesaj atıyorsun??
Tayfun: Bi sakin olur musun? Zaten amacı bizim mutsuz olmamızı sağlamak.
Kız: O zaman o kızı ne ekliyorsun bizi mutsuz etmek istiyorsa.
Vay arkadaş ben nasıl bir ortama düştüm ya. Bu ara sessizliklerinde kalkıp arka taraflara mı geçsem acaba. En güzel günümün içine edecekler çünkü. Şimdi öyle yaparsam da bu sefer en sote yeri kaybederim. Birde ayıp olur şimdi, herif uyuz olup takmasın birde bana. Yalandan bahane üretip, operasyon yalan olmasın.
Oluşan bu sessizlikte oğlan sinirli sinirli ayağını sallıyor ve bambaşka bir yöne bakıyor. Neyse Allah’tan bana kitlenip bakmıyor. Güzel bir bahar günü böyle kalın kalın giyinen birine salça olur mu diye düşündüm ama sanki derdi benimkinden beter. Kız ise ondan cevap bekler bir şekilde sadece yüzüne bakıyor. Çok fena lan, sanki kız bir lafına bakıyor dalacak…
Kız: Evet cevap bekliyorum senden…
Tayfun: Ya ne bilim kızım ?
Kız: (Kızarak) Bana kızım mızım deme, bana kızım deme Tayfun (ikincisinde kız cinnetvari bir haykırışla söyledi, bomba patladı içimde sandım)
İkinci hönkürmeden sonra adı Tayfun olduğunu tüm pastane olarak bildiğimiz erkek kişi kıza yüzünü çevirdi “Ne yapıyorsun Çiğdem, herkes bize bakıyor” dedi ve kızın kolunu sıkıca tutmaya başladı. O sıkıştan sonra 1 hafta kesin morarma olur çünkü eğitimlerden biliyorum.
Kısık sesle konuşan ve elini tutmaya çalışan Tayfun’u Çiğdem ittirdi ve bağırmaya başladı:
Ç: Ben kimseden korkmam, çekinmem tamam mı , kim bakarsa baksın umurumda değil, o orospuyu sileceksin
Artık replikleri karışıyor bu muhteşem çiftin. Ne .rospulukları nede ab.zalıkları kaldı. Ben bunları duymak zorunda mıyım kardeşim? Hayatımın en önemli gününde, ne güzel kalkmışım, arkadaşlarım güzel bir kahvaltı hazırlamışlar (limonlu bile çay verdiler, bir de şu pastane de içtiğimiz çaya bak) hazırlıklarımı, kontrollerimi yapmışım, operasyon saatimi bekliyorum düştüğümüz duruma bak.
Artık kalksam Tayfun adam dövmeye yer arıyor, kesin bana dalar ama buda çekilmez ki be kardeşim; 5. inci .rospu lafını duyduktan sonra artık rengi kızıla çalan Tayfun kızla aynı anda cinnet geçirerek:
T: Bağırma lan (Elide kalktı havaya), .rospu filan değil o, terbiyesizleşme lan
Ç: Ne koruyorsun lan kızı Allah belanı ver…
Derken ulan bu manyaklardan zamanı kaçırıyorum; trafiği de durdurdular, geçecek şimdi araç, yakalamam için koşmam gerekiyor; tam kalktığım anda çay bardağının devrilmesi ile
Kızıl Tayfun: “Napıyorsun lan hayvan, kızın üstüne döktün tüm çayı” dedi
Çiğdem: “ Allah belanı versin pislik herif, ne oturmayı ne kalkmayı biliyorsunuz”
Ulan zamanım azaldı; şimdi tam yıllarca eğitimi uygulama zamanı herifin gırtlağına yumruk atıp uzasam ışıklara gelene kadar illa ki birileri tutar beni derken;
“Toooookkkk” diye bir ses kafamın içinde ve gözlerimde şimşekler çaktı.
Doğuştan Kızıl olmayan hayvan Tayfun tam burnumun üzerine kafa attı. Ardından;
Çiğdem: “ Yardım edin, sevgilime saldırıyorlar” diye böğürmeye başladı; ellerimi gayri ihtiyarı burnuma götürüp çektiğimde ellerimi kan içinde görünce
Ben: “Yeter laaaaaaayn” ve çektim pimi…
BOOOOOOMMMM!!!
Öğle saatlerinde Selim – Halil ve Mesut Televizyon karşısında haber kanalını izlemektedir ve son dakika haberi geçilir.
Spiker: “ Şimdi haber akışımızı acil ve önemli bir son dakika haberi için kesiyoruz” der.
Üçü de kanepede öne eğilerek ve Selim bir elini sıkarak dinlemektedir
Spiker: “Öğlen saatlerinde şehrin en haraketli caddesinde yaşanan patlamada evlilik hazırlığında olan dünyanın en mutlu çifti olacakken vefat edenlerin yanında canlı bomba da feci şekilde can vermişti. Patlamanın yaşandığı pastane çalışanları; sevimli çiftin, caninin canlı bomba olduğunu anladığını ve kahraman bir şekilde olaya müdahale ettiklerini bildirmekle beraber hatta teröristi durdurmak için aralarında arbede yaşandığını belirtmekle beraber; olay yerine 2 metre uzaklıktan geçen vali; patlamanın olduğu yerde birbirlerine sarılan Tayfun & Çiğdem heykeli yapılacağını ve merhumların büyük aşklarının bu sayede sonsuza kadar yaşayacağını bildirdi.”
Televizyonu kapatan Selim: “Sabri gibi oldu buda; Halil hazırlan büyük davamız seninle sonsuzluğa kavuşacak”…
Fikret Ülgen İRDELMEN
Nisan, 2021, İstanbul
Çizim: Serra İrdelmen
Bir cevap yazın