Özel olmayı çok isterdim. Sadece tek bir kişi için özel olmak, neler vermezdim ki. O kişinin
gün doğarken göz kapaklarını aralamasının sebebi olabilmek, bu denli değerli olmak. Hiç
hissedemeyeceğim duygular olduğunu sanırdım. Ta ki o gece babamın sıcacık kollarında
yatağa taşınırken kulağıma: “ Beyaz gecelerimin yıldızısın sen.” diye fısıldamasına kadar.
Göz kapaklarımın ardında gizlenen perdede gece vakti yüksek bir tepede oturan babam ve on
altı yaşındaki ben belirdi. Başım, babamın omuzlarında gökyüzünün güzelliği hakkında
konuşuyorduk. Karanlık tamamen çöktüğünde yıldızlar nasıl gökyüzünü adeta beyaz bir gece
şölenine çeviriyorsa, benim de gözlerimdeki ışıltının yüreğini o denli aydınlattığından
bahsediyordu. Aklıma bir fısıltıyla düşen bu anı içimi, parmak uçlarımdan kalbimin en ücra
köşesine kadar derin bir huzurla kaplamıştı. O unutamadığım gecenin ardından geçen on yıla
rağmen babam hiç değişmemiş, hala kucağında yeni doğmuş bir bebeği tutar gibi taşıyordu
beni. Aynı özenle yatağıma yatırdı. Yorganı koruyucum bilmiş, üstümü onunla kaplamıştı.
Hafif bir sıcaklık hisseder gibi oldum alnımda. Kulaklarım hızlı soluk alışlarıyla dolmuştu.
Çok kısa süren bu andan geriye benden adım adım uzaklaşan ayak sesleri kalmıştı. Babam,
annem bizi terk ettiğinden beri yaşamımdaki her şey olmuştu. Hissedebileceğim tüm
duygularla sarılmıştım ona.
Yorgunluğa yenik düşmüş bedenim rüya kapılarını aralamaya başlamıştı bile. Rüyamda
yüzüme yansıyan ışık çok parlak ve sıcaktı. On yaşındaki ben, camda durmuş dış dünyayı
seyrediyordum. Arkamdan bağırış sesleri ilişti kulağıma. Gözlerimi bulunduğum odadan yana
çevirdim. Babam üstü başı dağılmış kıyafetler içerisindeydi. Saçları yüzünü gizliyordu ve
karmakarışıktı. Şakakları beyazlamış, ten rengi oldukça solgundu. Çelimsiz, zayıf bir vücudu
vardı babamın. Yaşıtlarına göre daha zinde durması gerekirken o çoktan omuzlarındaki yükü
görünür kılmış, sırtı ağırlığı altında ezilmişti. İlk bakışta gözünüze yüzündeki belirgin
kemikler ve kollarındaki çizikleri çarpardı.- Çünkü olmaması gereken farklılıklar insanın
gözünde belirginleşir, dikkat çekici bir hal alır.- Annemle konuşurkenki her geçen sürede
vücudunda artan damarlarını görebiliyordum, gözlerine yansıyan o karşı konulmaz açlığın
ifadesini de. Karşısında gördüğü engeller onu dehşete düşürmüş ve göz bebekleri büyümüştü.
Gittikçe solgunlaşan teninin altında dişlerini sıkıyordu. Gördüğüm görüntü zorlukla
yutkunmama, endişe ve korkunun vücuduma yayılmasına yetmişti. Bakışlarımı koruma iç
güdüsüyle anneme yönelttim. İnsanları hayran bırakan uzun siyah saçları vardı annemin. En
az babamınki kadar solgun bir tene sahip olmasına rağmen iri yeşil parıldayan gözleri insanın
içini ısıtıyordu bakışları altında. Bu kez korku ve endişe doluydu gözleri. Fakat kendinden
emin ve kararlı bir şekilde konuşmasını sürdürüyordu. Tüm o karşılıklı yükselen sesler
arasında titreyen bedenimi ne kadar engellemeye çalışsam da üstümdeki kıyafeti tüm gücümle
sıkmam beni ele vermişti. Zaten varlığım ikisi için de görünmez olmuştu. Babamın aniden
hiddetini arttırmasıyla yerimden sıçradım. Karşımda tanımadığım biri duruyordu. Solgun ten
yerini belirgin damarlara, kızaran bir vücuda bırakmıştı. Annemin üstüne yürümeye başladı.
Eli boğazına gitti. Gözlerime yansıyan manzara beni olduğum yere çekiyordu bir mıknatıs
gibi. Vücudum soğumuş, boğazım hıçkırıklarla düğümlenmiş, ellerim gerçek olmasına
inanmak istemediğim için etimi kemiriyordu. Karşımdaki yabancı annemin boğazını öylesine
sıkıyordu ki annemin elleri güçsüzleşmiş, ona vurmayı bırakmıştı. Annemin hareketsiz ışığı
sönmüş gözleriyle karşılaşınca koca bir haykırış ve ter içinde yatağımdan doğruldum.
Gördüğüm anı kırıntıları bedenimi taşıyamayacağı bir ağırlığa bürümüştü ve vücudumdaki
tüm nefesi tüketmişti. Gözlerim yavaşlıyordu ağır soluklarımın eşliğinde. Annemin yeşilliğini
kaybetmiş gözleri aklımdan bir türlü gitmiyordu. Varlığına o kadar çok ihtiyacım vardı ki.
Eksik kalan yanım onun özlemiyle dolmuştu. Kendime gelmem uzun bir süremi aldı.
Boğazımda yakıcı bir kuruluk hissettim. Yatağımdan doğrulup su içmeye mutfağa gittim. Her
bir yudumda boğazım iyileşirken kapı gıcırtısı sesiyle irkildim. Babamın açık duran kapısını
fark ettim. Elimde yarı su dolu bir bardakla kapının eşiğine doğru yöneldim. Babam koltuğa
sinmiş uyuşturucu kullanıyordu. Yüzünde yine o dayanılmaz açlığı bastırmaya çalışan ifade.
Hızlı adımlarla ilerleyip elindekini aldım:“Baba, lütfen!” Sesim yükselmişti ben farkında
olmadan. “Ne yaptığını sanıyorsun!” diye çıkıştı bana. Babamın benden daha çok öfkeli
olduğu belliydi. “Bu kadar yeter, daha dün söz vermiştin!” Madde yüzünden bulanıklaşan
anıları karıştırmaya başladığı, kaşlarını çatışından anlaşılıyordu. Bulduğu anda acı dolu
ifadesiyle babam kızına yalvarıyordu.“Bak kızım, bu son. Yarından itibaren bambaşka
biriyim. Söz verdiğim gibi kızım.” dedikten sonra elleriyle ellerimi kavradı. Çaresizlik içinde
yalvarması kalbimi acıttığı kadar yıllardır biriken inancımı da paramparça etmişti. Bir insan
nasıl olurdu da tüm hayatını alt üst eden bir madde için yalvarmaya devam ederdi. Pişmanlık
sarmıştı dört bir yanımı. Sevgimin aslında ona verdiğim en büyük zarar olduğunu fark
etmiştim. Onu kendi yöntemlerimle tedavi etmeye çalışmam başından beri saçmalıktı. Bu
madde onun hayatından beslendiği kadar benim de sevgimi yiyip bitirmiş, hayatımın yarısını
çalmıştı. Gözlerimi birkaç saniyeliğine kapatıp düşüncelerimi ve kendimi yatıştırmaya
çalıştım. Kararımı vermiştim.“Baba.” Bakışlarımın kararlılığından anlamıştı. Konuşmakta
tereddüt etti. “Tedavi olmaya ihtiyacım yok benim!” Elime tekrar uzanıp maddeyi bir hışımda
aldı ve kullanmaya başladı. Diğer elimdeki bardağı koltuğun yanındaki sehpanın üstüne
koyup kullanmasına engel olmak için elinden çekiştirmeye başladım.“YETER ARTIK!” Diye
haykırdı dudaklarım. Gözlerime süzülen damlaları hissediyordum. İkimiz de maddeyi
çekiştirmeye başladık ve aniden yere düştü. Babam çaresizlik içinde yere çömelip kullanmaya
devam etti. Boğazıma dizilen hıçkırıklar içimi parçalıyordu. Yere çömeldim ve babamı
ittirdim “Yapma.” Diyebildim ürkek sesimle hıçkırarak. Ne olduğunu anlamadan başımı
koltukta ve boğazıma sarılan bir çift el arasında buldum kendimi. Hıçkırıklarım boğuyordu
beni. Kocaman açılmış gözlerim karşısındaki kaşları olabildiğince çatık, yüzü kızarmış,
dişlerini her sıktığı anda boğazımı da daha çok sıkan yabancıyı tanımaya çalışıyordu. Ah her
şeyini yitirmiş gibi bakan bu gözleri nasıl da unutmuşum. Aynı eller annemin boğazına sarıp
varlığına son vermemiş gibi. Kendimi bildiğimden beri uyuşturucunun ne olduğunu bütün acı
deneyimlerle öğrenmemi sağlamıştı bu sefil gözler. Hayatın en değerli anlarını bu kişi
yüzünden yapayalnız bir çocuk olarak geçirmemiş gibi nasıl affetmiştim de onu, anılarımdan
silinmişti her şey. Öfkem ve hüznümle dolu gözyaşlarımın arasında bana her şeyin geçeceğini
fısıldayan annem duruyordu. Zar zor hareket eden ellerim ellerine dokundu son kalan küçük
umut parçasıyla. Gözyaşlarım çenemi ıslatıyordu. Kelimeler can çekişerek döküldü
ağzımdan:“ Ba-ba, benim, kı-kızın.” Duymadığını biliyordum. Gözleri bir zamanlar sevdiği
kadının acı içinde kıvranan haykırışlarını da duymamıştı. Beni işitmesini beklemek aptallıktı.
Can çekişirken bedenim ellerinin altında, bacaklarım hareket edip engellemeye çalışırken,
elim sehpanın üzerindeki bardağa çarptı. Bardağa uzanmaya ve tutmaya çalıştı hayatta kalmak
için çırpınan benliğim. Kavradığım gibi babamın başına vurduğumu hatırlıyorum . Ardından
acı dolu çığlıklarımı. Yerdeki kanlar ve onunla kaplı cam kırıklarını. Bir yerde acılar içinde
baygın yatan babama, bir de haykırışlar içinde titreyen kesikler içindeki elime bakıyordum.
Babama yaklaştım. “B-ben ö-özür…”diyip yutkunabildim sadece. Durmak bilmeyen
gözyaşlarım ve korkum konuşmama izin vermiyordu. “Baba.” elimle yüzünü benden yana
çevirdim.“Aaaaaaahhhh!” Gördüğüm görüntü kalbimi delip geçmişti. Gözleri kapalı, yüzünü
tamamen kan kaplamıştı. İfadesiz bir şekilde yatıyordu öylece. Kanlar içindeki elimle öne
düşen saçlarımı geriye atmaya çalıştım. Bedenim kendime gelmemi ve hızlı olmamı
söylüyordu. O an aklımı yitirmiştim, biliyordum. Babamın cebinden düşen telefona ilişti
gözüm. Çabucak alıp 112 yi tuşladım. Gerisi koca bir kabustan ibaret. Babam üç hafta
hastanede iyileşme süreci geçirdi. Ardından tedavi merkezine yatırıldı. Bütün görüşme ve
konuşma taleplerimi reddediyordu. Kendisinden aylar sonra bir mektup aldım. Satırlara şu
cümleleri işlemişti:
“ Beyaz Gecelerin Yıldızına ;
Hayatımın yarısını yanlış kararlarla geçirdim. Bana tüm sevgisiyle elini uzatan kişiyi belki de
hiç onarılmayacak şekilde kırdım. Fakat yine de sen, sana bu satırları yazmayı bile
hakketmeyen bu adama yeni bir yaşam kaynağı ve amaç verdin. Beni kendi kızını öldüren bir
canavar olmaktan kurtardın. Terk etmedin, savaştın. Savaştığın her an için teşekkür ederim ve
özür dilerim tüm bunlara izin verdiğim, engel olamadığım, yalnız savaşmana neden olduğum
için. Artık geri kalan yolu yalnız yürümek zorundayım, sen elinden geleni fazlasıyla yaptın.
Canım kızım, karşına ne zaman çıkmaya cesaret edebilirim bilmiyorum. Bu satırları yazmak
bile uzun bir zaman aldı. Utanç doluyum. Fakat her şey geçmişten ibaret. Senin de kendi
yolunda yürüme vaktin geldi. Benden çok uzaklarda olduğunda bile, dünyanın en mutsuz
insanı sen olduğunu hissetsen de köşedeki sokağın başında yağmur damlaları düşerken tüm
şehre, kalbinin her çarpışında varlığımı hisset. Etrafındaki insanların arasında tam yanında
durduğumu, hissettiğin en ufak duygu kırıntısında bile senle hissettiğimi fark et. Yağmurlu
akşamın tadını çıkar ıslanan toprak kokusunu içine çekerek. O an senin orada durup nefes
almandan başka mucizevi, güzel ve anlamlı ne olabilir ki. Her zaman yaptığın şeyi yap ve
ıslanmaktan çekinme. Daima yaslanacağın ve gölgesinde dinlenebileceğin bir ardıç ağacı var
yolun tam yanında. Aklından hiçbir zaman çıkarma.
BABAN.”
Bir cevap yazın