Kendi kabuğuma çekilmişliğimin şu evresinde karşıma alıp konuşabilmek için benden bir tane daha olmasını ne çok isterdim. Ama istediğim bir başkası değil sadece kendimden bir tane daha. Zaten farklı insanları zihnimde de yarabiliyorum. Dostlar bunu isteme nedenim en sığ anlamda insanın sosyal bir varlık olmasından geliyor. Malesef ki başka bir insanla iletişim kurmak, benim gibi pılını pırtını toplayıp; hayal dünyasına yerleşen bir insan için bile en büyük gereksinimlerden birisi. İnsan sosyal bir varlık olmak zorunda olmamalıydı bence. Zaten sosyalleşmek istesem de benim gibi bir ahmakla kim sosyalleşirdi ki ? Bu sorunun cevabını ben vereyim size dostlar ; Ancak yine benim gibi bir ahmak beni ciddiye alırdı herhalde. Bu yüzdendir aslında kendimden bir tane daha istememin nedeni. Içerisinde bulunduğum ruh halini ancak böylesine bir ahmağa anlatmaktan çekinmezdim.Ama böyle bir ihtimal çok zor olduğu için bende derdimi sizlere anlatmaya karar verdim dostlarım.
Şuan hayal dünyam da karşıma ip gibi dizdiğim sizler benim herhalime alışıksınızdır zaten. O yüzden beni anlamakta zorluk çekmeyeceğinizi biliyorum. Şuan ancak benim gibi ahmağa yaraşır bir ruh hali içerisindeyim. Bulunduğum ruh halini en iyi ifade eden kelime ihanet ! Evet evet yanlış duymadınız bu tam bir ihanet. Özüm zihnimin ona baş kaldırışını kabullenemiyor. Yıllardır uysal bir köpek gibi tüm arzularıma boyun eğen zihnim şimdi iplerini koparmış delicesine ruhuma saldırıyor. Sanki yıllardır haksız yere güneşe hasret bırakılan bir hücre mahkumu gözü dönmüşçesine failine saldırıyormuş gibi. Öylesine gözü kara öylesine akıldan yoksun öylesine bir nefretle doluydu zihnim. Şimdi kimdim ben ? Özüne ihanet eden bir hainmiydim yoksa En başından beri özünü yok sayan bir akıl tutkunumuydum ?
Biliyorum dostlar biliyorum ; bu ahmak herif neler saçmalıyor böyle diyorsunuz. Ama inanın amacım saçmalamak değil. Yazdıklarımı varmak istediği yere bir türlü varamayan yada vardığını zannederken henüz daha gideceği yolu bile göremeyen kör bir yolcunun anıları olarak görün. Yolun sonundanki güneşe el salladığı halde güneşin her geçen saniye ufukta daha da küçüldüğüne bir türlü anlam veremeyen bir ahmağın 3 kuruşluk beyninin kargaşası olarak görün. Bunu söylerken şaka etmiyorum dostlar gerçekten de güneşe koştuğum halde neden her geçen saniye ondan bir adım daha uzaklaştığıma bir türlü anlam veremiyorum. 3 kuruşluk bir beyne sahip olduğum da tamamen gerçek ; çünkü eyere ters oturduğumu fark edene kadar ufukta güneş silüetini yitirmişti. Hiç bir zaman çok zeki olduğumu idda etmemişimdir hatta tam tamına bir ahmağımdır. Ama kör değilim dostlar en azından güneşi görebiliyorum. Ahmaklığım yüzünden onu kaybetmiş olsamda en azından onu görme onuruna ermiş birisiyim. Biliyorum ki vakti zamanı gelince bu dünyadan eli eteği çekme zamanı çatınca o güneş son bir kez daha hayalimde parlayacak. Biliyorum şuan bazılarınız yazdıklarıma gülüyorsunuz.Tam bir akıl tutulması yaşadığımı zannediyorsunuzdur. Yazdıklarıma gülebilirsiniz bunda bir sakınca görmem. Çok alıngan bir insan olmama rağmen kulağımda çınlayan gülüşleriniz inanın beni rahatsız etmez. Peki akıl tutulması geçirdiğimi düşünmenizin dayanağı nedir ? Buna alınırım alınırım işte dostlar ! Tam şuan akıl sahibi olduğumun idrakına varmışken buna hakkınız yok ! Gözlerinizi kapatan o gri perdenin arkasından bana tepeden bakmanıza müsade edemem ! Hayır hayır henüz o kadar da alçalmadım. Aslında kimseyler alıp veremedği olan bir insan değilim. Bana bakışınızdan rahatsız olmamın nedeni yabaniliğimden de gelmiyor. Aslında hepinizi seviyorum .Inanın sizleri çok seviyorum dostlar. Benim tek derdim gözlerinizin önündeki o iğrenç perdeyle. Oldum olası o perdeden nefret etmişimdir. İlk benliğimize sahip olduğumuz yeni yetmelik çağlarında gözümüze inen o perdeye katlanamıyorum. Her türlü rengi kapıdan geri çevirip bize sadece tek bir rengi hak görmesinden tiksiniyorum adeta. Birde bu iğrenç varlığın bizi tüm renklerin tek bir renkten ibaret olduğuna inandırmış olması yokmu en çokta bundan nefret ediyorum. Elbetteki sözlerimi anlamsız bulanlarınız vardır. Hatta aranızda renklerden haz etmeyenlerde vardır. Hatta yüzsüzlüğü ele alıp renklerin varlığını bile reddedenler bile çıkabilir aranızdan bunu da anlayabilirim. Ama anlayabiliyor olmam kabullenebiliyor olduğum anlamına gelmez ki. Böylesi insanların varlıklarına olan bağlılıklarından her daim nefret etmişimdir. Varlığın o yüce sıradanlığına ayak uydurara , öze ihtiyaç duymayan bu insanlar bana hep itici gelmiştir.
En çokta neyi kabullenemiyorum biliyor musunuz ? Benim gibi bir ahmak bile renklerin varlığını kabullenme onuruna erişebilmişken , bu zeka sahipleri nasıl olabilir de renkleri inkar edebilir ?. Her ne kadar 3 kuruşluk aklımla bu soruya bir cevap bulamasam da renkleri kabul edenle etmeyen 2 insanın renklerinin ayrımına varabiliyorum.Söz meclisten dışarı renkleri kabul etmemek yada tek bir renge inanmak bu dehaların suçu değil aslında.Tüm bu olan biten aptallık aslında o lanet perdenin işi. Anlıyorum dostlar anlıyorum o kadar zeki olan bir insanın aklını yoracak çok daha önemli mevzuları vardır elbette. Tüm o zeka gerektiren işleri bir kenara bırakıp gözlerinin önündeki o önemsiz gri perdeye kafalarını yormalarını beklemek te benim hatsizliğim olur. Ama ne yaparsınızişte ben onlar kadar akıl sahibi olamadığım için zeka gerektiren büyük işlere aklım ermez. Mesela büyük bir şirkette mevki sahibi bir çalışan olamam ben. Ne bunun için gereken o üstün zekaya sahibim ne de hayatımı buna adayayacak kadar irade sahibi bir insanım. Dostlar ahmak olmam ya da ömrümü bunun gibi yüce işlere adayamayacak kadar iradesiz olmam kıskanç olmamı gerektirmez ama dimi. Bir ahmaktan beklenmeyecek kadar fazla alçakgönüllü bir insanım aslında.Alçak gönüllü olabilecek kadar da duyarlı bir insanım yani dostlar. Siz şimdi bana alçak gönüllülük senin gibi bir ahmağın ne haddine diyebilirsiniz. Hatta yazdığım şu cümleyle yine gereksiz bir alınganlık yaptığımıda düşünenler çıkabilir aranızdan. Evet dostlar ister inanın ister inanmayın ben alçak gönüllü bir insanım.Bu yazıyı yazmaya başlarken de şuanda da birşeyleri kanıtlamak yada sizleri ikna etmek çabasında değilim.Zaten böyle bir çabanın altından kalkacak kadar zekaya sahip bir insan olmadığımın gayet farkındayım.Aslında tek derdim dar kafalı bir insan olduğum için taşımakta zorlandığım gereksiz düşüncelerimi buraya boşaltmak.Alçak gönüllülüğümde tam olarak buradan geliyor işte. Yani hadsizliğimden.En büyük hadsizliğimde 3 kuruşluk aklıma bakmadan boyumu aşan işlere girişmemdir .Tüm ahmaklığıma rağmen bu denli duyarlı ve düşünen bir insan olmanın yükü altında ezildikçe ister istemez alçakgönüllü ama alıngan bir fareye dönüştüm.
Dostlar siz siz olun düşünmeyin !inanın ki bu sözlerimde tamamen ciddiyim. Düşünmek bu dünyanın en büyük hamallığıdır. Renklerin farklılığındaki ahengi düşünmek kimin işine yarar ki. Yada güneşi çıplak gözle görebilecek kadar duyarlı olmak bize nasıl bir fayda sağlasın ki. Aslında bu kısımda içimden geçen fayda kelimesinin üzerine giderek canını çıkarana kadar onun üzerinde tepinmekti.Ama fayda benim ahmaklığımın dışında çok yüce bir deha gerektiriyor ; Bundan dolayıdır ki aklımın dizginlerini tutarak bu konuyu es geçeceğim.Zaten yeterince farklı konulardan söz ederken birde fayda konusuna girerek kafa karışlığına neden olmak istemem.Tabi burda söz konusu olan kişi benim. Sizin gibi zeka sahibi insanlar elbette bu yazdıklarımı okurken bir kafa karışıklığı yaşamazlar. Sonuçta bir ahmağın yazdıkları sizler için ne kadar kafa karıştırıcı şeyler olabilir ki. Ben yine de kendi kafa mı karıştırmamak için çok fazla dallanıp budaklanmayacağım. Sonuçta sizin gibi zeka sahibi insanlar karşısında , anlaşılmamak gibi bir ayıba da düşmek istemem .Gerçi böyle bir ayıba düşmekte zeka sahibi bir insanın yaşayacağı bir durum değildir. Böyle bir duruma düşmek için insanın önce düşünme kabiliyetine sahip olmasının yanında duyarlıda olması gerekir. Ama düşünce sahibi olmak ve onun getirdiği duyarlılık sadece biz ahmaklara özgü yetilerdir. Ancak bir ahmak kendisine fayda sağlamadığını bildiği halde yine de düşünmeye devam etme yüzsüzlüğünde bulunabilir. Dostlar yaptığım yüzsüzlük olduğunu bile bile her seferinde yine aynı şeyi yapmaya devam etmem de korkaklığımdan geliyor.
Emin olun dünyanın en büyük erdeminin düşünmemek olduğunun en az sizler kadar bende farkındayım. Mutluluğun düşünmeden sorgusuz sualsiz itaat etmekte olduğunu anlamayacak kadar da aptal bir insan değilim. O irade sahibi dehalar gibi bir gün çok yüksek mevkilere gelmiş itibar sahibi bir insan olamayacağımın da farkındayım. Bunun önündeki başlıca neden beni sürekli düşünme yüzsüzlüğüne iten ahmaklığım ve onun sonucu olarak ortaya çıkan duyarlılığım olsa gerek.Aslında bunlar tamamen Renkleri reddedip varlıkla yetinmenin huzurlu sıradanlığına boyun eğmeyen özüm’ün karıştırdığı işler. Neyse dostlar aranızda yine bu ahmak ne saçmalıyor diye söylenenler olduğunu hisseder gibiyim. Böyle diyenlere cevabım zaten yok renkmiş yok sevgiymiş yok güzellikmiş gibi saçma sapan şeyleride ancak benim gibi ahmaklar düşünüyor işte.Neyse dostlar yinede size duyduğum derin saygıdan ötürü sözü daha fazla dolandırmadan müsadenizle kaldığım yerden devam etmek istiyorum.
Eğer hala yazdıklarımı okumaya devam edenen (tıpkı benim gibi ) ahmak bir insan varsa aranızda yukarıda renklerin varlığını reddeden insanları anlamadığımdan söz ettim. Ama ben eminim ki bu denli yüksek zeka sahibi aklında doruklarında dolaşan dehalar çoktan aramızdan ayrılmıştır. Tıpkı her akıllı insanın olduğu gibi onlarında kafalarını kaldırmamaları gereken daha önemli işleri vardır elbet.Bu yüzden gereksiz alınganlık yaparak onlara okumayı bıraktıkları için sitem etmeyeceğim. Zaten alınganlık yapmak için önce o insanla aynı seviye de olmanız lazım ki alınganlığınızın bir haysiyeti olsun.Ama ben böylesine zeka sahibi insanlara alınmayacak kadar da erdem sahibiyimdir. Renkler konusununa geri dönecek olursak eğer. Biliyorum ne renkmiş bu arkadaş bi bitiremedin diyorsunuzdur şuan bana. Size cevabım çok basit aslında. Elden ne gelir dostlar seviyorum renkleri. Gözlerimdeki gri perdeyi söküp atma cesaretini gösterdiğim andan beri renklere aşığım. Eminim ki hepinizin sevdiği bir renk vardır . Yada tıpkı benim gibi farklı renklerin bir biriyle ahenkle dans edişine tutulan ahmaklarda vardır aranızda. Burda bahsettiğim renklerin ; boya kutusundaki bir düzine boya yada maddeye sıkışıp kalmış olan o ıstakadaki renkler olmadığını, az çok düşünmüşsünüzdür herhalde. Zaten böylesi bir yüzsüzlük yapıp bunu sizlere sorma gereği hissetmiyorum. Siz elbetteki buraya kadar okumaya devam ettiyseniz benim sözünü ettiğim renkleri algılama erdemine ermişsinizdir. Yanlış anlaşılmasın maddesel renkleride severim ben. Ama o en düz anlamdaki renklerde bile harmoniden yanayımdır. Mesela en sevdiğim anlardan birisi Denizin mavisi ile güneşin sarısının dansını çam ağaçlarının yeşili altında izleye bildiğim andır.Ama tabiki bunlar bambaşka şeyler. Şuan bu konuya girersem eğer içinden çıkabileceğimi hiç zannetmiyorum. Çünkü sadece Denizin mavisiyle güneşin sarısının ahengini anlatmam sayfalarımı alır. Malumunuz insan sevdiği şeyler hakkında bir konuşmaya görsün susturamazsınız onu. Bir karış aşağı düşen çenesini kapatması için saatlerce sessizce beklemek zorunda kaldığım çok insan oldu. Şimdi bende aynı hataya düşerek sizin karşınızda mahcup olmak istemem.Zaten duyarlı bir insan olduğum için yapacağınız en ufak bi hoşnutsuzluk belirtisi beni derin düşüncelere itecek kadar alınganlık yapmama sebep olabilir. Yani bu duruma sizden önce ben müsade etmem. Dostlar sizler elbette anladınız benim bahsettiğim renklerin. Elle tutulup gözle görülemeyecek soyut renkler olduğunu. Bunu tekrardan açıklama gereği duyma nedenim elbetteki sizin bu önemsiz konuları gözden kaçırabilecek kadar zeka sahibi olmanız. Kesinlikle sizleri aptal yerine koyduğumu düşünmenizi istemem, Hatta tam tersi bir aptal olduğum için açıklama ihtiyacı hissediyorum. Elbetteki siz benim neler demek istediğimi anladınız.
Benim için tüm renklerin atası sevgidir dostlar. O yüzdendir ki herşeye sevginin rengini katma ihtiyacı hissederim. En çokta sizlere yakıştırırım bu rengi dostlar. O yüzden hepinizi seviyorum. Hatta o kadar çok seviyorum ki elimde olmadan acıyorum sizlere. Bir sokak köpeğinin bakışlarındaki hüznü sevdiğim kadar çok seviyorum sizleri. Yeni doğanın o bozulmamış saflığını ; Güneşin o ilk ışıklarının tatlı sıcağını sevdiğim kadar çok seviyorum sizleri. İçinde renk bulunan herşeye severim ben dostlar. En çokta tüm renklerin ahenkle dans ettiği hayallerimi severim. Ama dostlar sevdiğim hiç bir şeye sizlere acıdığım kadar acımıyorum. Size olan sevgimin büyüklüğü acımamdan geliyor. En çok ta kendime acıyorum. Fazla duyarlılığından dolayı alıngan bir fareye dönüşüp deliğine kapanan bir yaratığa kim acımaz ki zaten.
Bir cevap yazın