Yine bir bahar güneşi penceremden içeri sızıyordu. Odanın geceden sabaha değişimini kabul
ettiriyordu. Doğruldum. Çocukların odasına geçtim, yataklarında dört çift göz bana bakıyor. –
Anneeeğğğ , diye sesleniyorlardı. Hadi bakalım çocuklar güzel bir sabah, uyanalım. Sağlıklı
kahvaltımızı edelim. Bugün bizim günümüz. Bunu derken içimdeki tedirginlik de büyüyordu.
Çünkü kalabalık bir şehrin ortasında iki yaşında ve bir yaşında bebeklerimle nasıl baş edebilirdim
endişesi benimle geliyordu. Neyse ki moralimi bozmadan çocuklara da belli etmeden
toparlandım. Kahvaltı sonrası hızlıca giyinip güneşin o güzel yansımasına yetiştik. Otobüs
duraklarına geldik. Daha önceki oturduğumuz yerin küçük olmasına rağmen, belediye otobüsleri
ikili bebek arabamı kabul etmiyor, çok fazla yer kapladığı için durmadan geçiyorlardı. Durakta
benim gibi birçok anneyi görünce biraz rahatlama geldi ama ne olacağını bilmediğim,
beklemekten başka da bir çaremin olmadığının da farkındaydım. Otobüslerin gelmesiyle birine
bindim. Ücret sorduğumda benden bunu talep etmediklerini söyleyince duraksadım ve şaşırdım.
Şaşkınlığım, şaşkınlık içerisinde kalıyor. Koştur koştur otobüse binmek için ve bunu tek başıma
yapamadığımdan sürekli yardım istercesine etrafa bakarken, otobüslerdeki merdiven kısmının
altından çıkan kısa rampa yine şaşırtmıştı. Bebek arabalı anneler ve engelliler için otobüse
binmekte kolaylık sağlanmasından dolayı yapılmıştı bu. Çok sevindim desem yeridir. Neyse ki
çocukların da keyfi yerinde, annelerinin stres altında olmadığını görünce onlarda da
otomatikmen bir rahatlık yerini alıyordu. Bu gerçek annelerinin hissettiklerini kesinlikle
hissediyorlardı. Çocuklar dört yaşına gelene kadar annelerden ulaşım ücreti alınmıyormuş.
Arkaya doğru ilerlerken başka bir anne ile sohbetimiz oldu. Çok kısa. Büyük bir çocuk eğlence
parkı tavsiyesi vermişti. Ben de zaten nereye gideceğimi bilmediğim bu yerde, kadının tarif ettiği
yerde indim. Küçük kızım acıkmıştı iyice. Parka kadar oyalıyor, orda sakin bir yer bulunca
emzirecektim. Yol yeşillikli ve çok güzeldi. Çiçekler de yolda bize eşlik ediyor, kokuları yol boyu
rahatlatıyordu. Kızım iyice huzursuz olmaya başlamıştı ki, büfelerin orda emzirme odası ve
tuvaletlerin olduğunu gösteren tabelalara denk geldim. Allah’tan başka bir şey istesem
olacakmış. Ağlamaları çoğalıyor, stres hormonum beni dürtüyor, beynimde bir yandan sakinlik
hormonu veriyordu. Emzirme odasına attım kendimi. İçi küçük ama minik bir el yıkama musluğu,
bebek bezleri, sıcak su, ıslak mendiller vardı. Her şeyi düşünmüşlerdi. Birini emzirirken (sıcak
suyun olması mucize) sıcak su ile mama yapıyordum. Neyse ki işimizi halledip parka doğru
devam ettik. Daha neler görecektim, şarkı söyleyip zıplaya zıplaya koşasım vardı. Çocukların keyfi
yerinde. Anneleri mutluydu.
Ah, ne güzel bir park. Park değil, park cenneti! Uzun kavak ağaçları, çay bahçesi, belediye
kabinleri de mevcuttu. Oyun alanı içinde çocuk gelişim mezunu oyun ablaları da mevcuttu.
Dinlenmek isteyen annelerin için (yani benim için) muhteşem bir şeydi bu. Oğlumu ve kızımı
sevgili oyun ablalarına emanet ettikten sonra, derin bir oh çekmeden önce: acaba duracaklar mı,
yabancılayıp huzursuz olurlar mı, diye de düşünmeden edemedim. Bir çay oradan, demli olsun.
Yorgunluğa ufak bir mola. Derken gülen, eğlenen çocuklarımı görünce şimdi Oh be! Çekebildim
sonunda. Ufak adımlarla gelen, düzgün giyinimli bir o kadar da tatlı suratlı genç bir kız
yanaşıyordu yanıma.
-Merhabalar, çocuk merkezimize hoş geldiniz. Adım Ceren. Son sınıf psikoloji öğrencisiyim.
Buradan bahsedeyim biraz isterseniz. Sizi yeni görüyorum ilk olmalısınız.
-Evet, yeni taşındık. Tavsiye üzerine geldim, çok bilmiyorum buraları.
-Çocuklarınızın yaşları birbirleriyle çok yakın gördüğüm kadarıyla. Bu sizin için zor olmalı.
-Evet, çok fazla… (Biraz eski semtimizden, zorluklarından bahsettim.)
-Anlıyorum, dediğim gibi burası hem çocuklarınızın keyifle vakit geçirebileceği bir alan, aynı
zaman da annelerimiz dinleniyor. Psikoloğa gitmek isteyen, lakin bunu önemsemeyen, göz ardı
eden, erteleyen annelerimize bu fırsatta terapi imkanı sunuyoruz.
Harika bir şeydi bu. Ne zamandır gitmek isteyip de fakat çocukları bırakacak kimsem olmadığı
için hep ertelediğim fırsat ayağıma gelmişti.
-Ben hem okulumu devam ettiriyorum hem de stajımı tamamlıyorum. Diğer günler
başka arkadaşlarım da eşlik edebilir, dilerseniz benimle de devam edebilirsiniz. Evet
hazırsanız başlayalım, çay da olsun.
Art arda olan doğumlarda ilk önemsediğimiz annenin yoğun sorumluluk alması,
atlatılmayan lohusa psikolojisi, çevresel etkiler, vicdan azabı ve yetersizlik hisleri ağır
basar genelde. Sizlerin en çok zorlandığınız konulardan başlayalım isterseniz, diye devam
etti.
Sanki bin yıllık içime attıklarım gözyaşlarımla birlikte o tatlı kıza doğru akıyordu. Bir
başladım ki döktüm içimi. Ki bu sırada Çocuklarda da aklım kalmıyordu hem ben onları
görüyor, hem de onlar istediklerin de beni görebiliyorlardı. Keyifleri yerindeydi. Bir
saatlik oyun saati ve seans bitimi beni kuş kadar hafifletmişti. Çocuklar oynamaktan
yorulmuş ama bana tarifsiz bir enerji gelmişti. Sanki oradan ayrılırken bütün hüznümü de
orada bırakmıştım. Daha güçlüydüm. Ben bu semti çok sevdim. İyi ki gelmişiz dedim,
tarifsiz bir tebessümle. Halk eğitim kursları da varmış, geçerken bilbordlarda gördüm.
Çocukları olan annelerle birlikte kurslara gelen miniklere ayrı bir alanda etkinlik odası.
Annelerin de farklı branşlarda eğitim almalarını destekleyen bir program. Hem anneler
hem bebekler sosyalleşiyordu. Hepsine, ne var ise katıldım. Programlar oluşturdum.
Artık çocuklarımla daha özgür hissediyordum kendimi. Çünkü gidebilir miyim kaygısı
yaşamıyordum. Semtin belediyesi tüm karşımıza çıkabilecek zorlukların üstesinden
gelebileceğimizi ve buna rağmen umutsuz olmamayı hatırlatıyordu bize.
Planlar, programlar ard arda, git gel yapıyoruz. Artık ben mutlu bir anne, çocuklarım
daha mutlu bir çocuk oluyordu.
Bir cevap yazın