_Bunlar kaç para?
Mahallenin küçük tuhafiye dükkanındaydı.Son günlerde pek moda olan kadınlar için yazılmış
seri romanlardan birini okumuş, kitaptaki kahraman gibi örgüye merak sarmıştı. Hele de kış
mevsiminde lapa lapa yağarken karlar, şık perdelerle süslenmiş bir pencerenin önüne kurulup,
bir fincan sütlü kahve içerken, örgü örmekten daha keyiflisi yoktu. Birbirinin içinden geçen
ilmekler, üst üste yapışan trabzanlar, emek, göznuru. Sonra küçük bir hata yüzünden, ipin
ucunu çekip, bir saniyede yok etmek her şeyi. Tıpkı çabalayarak kurulan düşlerin bir anda, bir
hiç uğruna yerle bir oluşları gibi.
Küçük bir çocuk, beş altı yaşlarında en çok, üstü başı perişan, elindeki bir kaç demir parayı
tuhafiyeciye uzatırken, vitrindeki el örgüsü berelerin fiyatını öğrenmek için can atıyordu.
Derin bir güz, asık yüzlü güneşin ışıklarına vurulmuştu. Soğuktu hava.Ve o soğukta, üzerinde
ince bir kazak, çorapsız giydiği lastik terliklerle bir çocuk. Tuhafiyeci o hüzünlü çocuk
gözlere bakmamıştı bile. Bal değil sirke satan bir yüzle, homurdama benzeri bir sesle cevap
vermişti.
_Yetmez o para.
Tek derdi bir an önce bir şey alamayacağı belli olan şu veletin dükkandan çekip gitmesiydi.
Bunca yıllık esnaflık tecrübesiyle müşterinin alıcı olup olmadığını şıp diye anlardı. Hoş bu
çocuğun alıcı olmadığını anlayabilmek için öyle çok fazla tecrübeye de ihtiyaç yoktu ya!
Kırılgan bir bulut geçti çocuğun yüzünden dükkanın camekanına doğru. Gezindi şöyle bir.
Sonra yavaşça gökyüzüne doğru süzüldü. Çocuk çıktı dükkandan, başını kaldırdı bulutlara.
Ardından bakarken çocuğun, tuhafiyecinin sesi tırmaladı tekrar kulaklarını. Aldıklarının
fiyatını söylüyordu. Borcunu öderken, cüzdanına gözattı. Fazla para almamıştı yanına. Kredi
kartı da öbür çantasında kalmıştı. Çocuğu gördü yeniden. Yaşlı bir adamcağızı katmış yanına
geliyordu bakışlarında taze bir ümit. Yolda mı bulmuştu acaba bu adamı. Hangisini istediğini
sordu ihtiyar. Cama yapıştırdığı parmağıyla işaret etti berelerden birini. Çocuğun ihtiyar
umudu çoktan öğrenmiş berenin parasını, pek pahalı bulmuştu. “Nerde bende o kadar para!”
O eski tanıdık bulut gelip yine çöreklendi çocuğun yüzüne. Başı önde, yaşından çok yorgun
haliyle çıktı yine dükkandan.
Şu tuhafiyeci şaşırtsaydı şimdi herkesi! Bereyi hediye etseydi mesela çocuğa. Adama bunu
söylese ne cevap alacağından emindi adı gibi.
_Herkese hediye verirsek neyle döner bu dükkan hanım! Evde çoluk çocuğum var benim!
Oysa sadece bir kere, hayatında sadece bir kere yapsaydı bunu. Hayatta bir kez yapılan
davranışların farklı lezzeti kalsaydı damağında.
Kapıdaydı yeni bir yıl. Yeni yıl perileri kalırlar mıydı bunun altında! Bir küçücük hediye
kime neyi kaybettirirdi ki! İçinden geçenleri söylemedi elbet tuhafiyeciye. Boşa olurdu çünkü.
Bundan anlamayacak bir ruhun sahibiydi adam.
Eve gitse para alıp gelse, çocuğu nerde bulacaktı bir daha! Kendi ördüğü bereler geldi
aklına. Hem, bereler mi sadece! Atkılar, vardı, eldivenler vardı. İçi ısndı hemencecik. Çıktı
caddeye, çocuğa bakındı. Az ilerde yürümekteydi. Yetişti, seslendi arkasından. Döndü çocuk.
Bakışlarında gülücüklü yıldızlar parladı.
_Ben çok güzel bereler ördüm. Eve gel benimle, sana veriyim.
_Ne renk?
_Her renk var. Rengarenkler!
Çocuk uzattı elini. Acaba ailesi kızar mıydı alıp götürdüğüne. Gerçi o kadar önemseseler,
şu halde bırakırlar mıydı sokağa! Hem zaten on beş yirmi dakika bile sürmezdi. Bir taksi
çevirdi aceleyle. Eve gidince beklemesini söyledi şoföre. Yukarı çıktılar çocukla. Çarçabuk
bulduğu poşete atkı, bere ve eldivenleri koydu. Oyuncak koleksiyonundan en güzellerini seçti.
Dolaptan, çikolata, şekerleme, bisküvit çıkardı. Alelace çocuğun hoşuna gidecek ne varsa
bulup buluşturdu. Çocuk kapının yanında şaşkın izliyordu onu. Hazırlardı nihayet.Tekrar
bindiler onları bekleyen taksiye. Çocuğu aldığı caddeye bıraktı.
Eski yılın son günüydü. Yarın yeni bir yıl gelecekti ve yeni yıl perileri.
Bir cevap yazın