Üzerinde küçüklü büyüklü karşılaşmaların olduğu. Kendi adaleti kendi içinde bir güreş minderi. Ama mantıklı, ama mantıksız. Tuş olmak, oyunun sonudur yenilen için. Hak etse de etmese de…Kural uygulanırsa, aynı kiloda olanlar güreşir minderde. “Uygulanırsa” dedim bak, tırnak içinde. Her zaman kurallara uygun mu güreşilir dersiniz? Hele de hayat minderinde.
Yok. Kazın ayağı başkadır bu minderde. Bu minder de farklıdır zaten bilindik güreş minderlerinden. Hayat güreşi. Bu spor asla denklik sporu değildir. Bu meydan er meydanı da değildir. Bu minderde hep güçlü- güçsüz karşılaşması vardır gişe rekorları kıran. Üzerinde kocaman bahislerin oynandığı. Sonucu önceden belli olduğu için hep güçlü olanın üzerinedir iddialar. O minderde güreşmek cesaret ister. Asî bir ruh gereklidir cesareti toplayabilmek için. Çünkü daha mindere çıkmadan bilir kaybedeceğini güçsüz olan. Ama bilir ya haklı olduğunu. Sanır ki dünyanın düzeni haklıdan yana. Bir cesaret gelir, bir bilenir ki sormayın. Bu güreş değiştirecektir kafalardaki algıları, ona göre.
Ah be güzelim, uyuyorsun…Aç gözünü…İnsanoğlu sattı şerefini beş pula. Ne hakkından söz ediyorsun? Hak, adalet, paradan yana. Hak, değirmen damında” derdi kırk yıl önce çocuk bakıcım. Kırk yıl öncesinden tanımış hayatı kadın. Kara cahil ama öyle böyle değil. Okuması yazması yok. Elif’i mertek sananlardan.
Varlıktan yana. Makam ve mevkiden yana. Hatta hatta dayıdan yana. Varsa yüksek makamlarda saygın bir dayın, hiç korkma, en güçlü sensin. Kasıla kasıla çık hayat güreşine. İki dakikada tuş et garibi. Hakmış, adaletmiş hani…
Ama o kadın, hayat okulu mezunu işte. Hem de dereceyle diploma almış en en en büyük üniversitesinden hayatın. Kâğıt kalem alıp her sözünü yazmadığına pişmanım. Haklıydı onun zamanı için belki de. Hak değirmen damındaymış sadece, o günlerde bile. Başka yerde yokmuş. Şimdi değirmende de hak yok ninem, senin ürününü koklatıyorlar sana. Değirmen sahibi, o minderdeki güreşin sahibi. İstediğin kadar “emek” de, ” hak” de, “eşit paylaşmak” de, “adalet” de…Sağır olur herkes, duymazlar seni. Halk işine geleni duyar. İşi kimden bitecekse onun galibiyetini ilân eder. Sen istediğin kadar yırtın, çabala. Boşuna tatlım boşuna. Ben biliyorum, külliyen sen haklısın. Biliyorum eziyorlar, emeğini, düşünceni çalıyorlar. “Büyük balık, küçük balığı yutar” demiş atalarımız bile. Onlar bile gücün para, makam ve itibar olduğunu kabullenmişler. Sen neyine güvenip dayılanıyorsun yavrum? Kolay lokmasın sen onlar için. Hem bak ateşle oynuyorsun dikkat et. Çok konuşanı sevmeyiz biz. Çok konuşanın dilini kesiverirler bu minderde. Bir ömür lâl gezersin. Hiç gazete, kitap okumuyor musun sen? Binde bir oluyor o senin dediğin. Haksız yere cezalandırılıp kahrından ölenlere; yıllar, hatta on yıllar sonra hak verilip itibarları iade ediliyor. Ne işe yarayacaksa artık giden gittikten sonra..
Dediklerim kulağına küpe olsun çocuğum. Suya sabuna dokunmayacaksın minderde galibiyet istiyorsan. Gelene ağam, gidene paşam. Tuş olman isteniyorsa yorma kendini. Sırt üstü yat, keyfine bak. Kurcalama sağı solu. Karıştırma akılları. Söyleneni yap. Sus ve uslu çocuk ol! Yapabiliyorsan tabii…Yapabiliyorsan…
Ben hiç yapamadım da. “Bülbülün çektiği dili belâsıymış”. Ah o dilim! Kopasıca dilim. Hep işine gelenleri dinledi. Tevfik Fikret kulağıma fısıldadı bunca yıl. “Hak bildiğin yolda yalnız yürüyeceksin”…Ben hep yalnız yürüdüm. Hep de kaybettim. Birilerinin işine gelmedi benim haklılığım. Adalet benden yana işlemedi hiç. Hep tuş oldum şu hayat minderinde. Ama hep alnım ak, başım dik dolaştım. Kimseye yalakalık yapamadım. Dilimin belasıydı çektiğim hep, bülbül gibi.
Sana “yapabiliyorsan” dedim ya hani az önce. Ben yapamadım kardeşim, yapamadım bir türlü. Seçim senin…
Yasemin Evren
Bir cevap yazın