O da yanılıyor
Sonsuzluk ilkesini taşımaya teşebbüs ediyor bir bilek
Biri gene kazık yiyor
Umarız mecbur kalmış bir satıcıdan
Sarhoşun biri yabancı ağızları işitiyor onlar ağzını açmamış
Kaldırım sahibi bir şarapçı bu gece pek dost canlısı
(Ne saygı değer bu ikiliye
ne yağmur damlaları)
Nedense yumuşak bir hava pek hüzün veriyor bana
Biri mi ağladı arkamdan
Üzerine yapışık “artık parmak izleri
Sesim bulunuyor kayıplar kutusundan
Ürkmüş diyor telefondaki
Bir deniz kenarına götür o vakit
Bunu sana kim söylesin
Bazı şeyler, söylenmez
İçinin saati vurur tık tık
Yelkovanın adı güzel
Akrep nefes nefese
Çıkıyor ortaya bir hece
Hece sahile vuruyor
Her gece
Yıldızlar perdenin arkasından izlerse
Onlara isim takan çocukları izler
Cebimde bunca öte beri
Alınmış mektuplar, çalınmış taşlar
Nerede yer bulayım kapımda bekleyen var
Ben balkondan atlamak üzereyim
Sağda kirlendiği için sola geçemeyen bir adım
Haklı bir adım
Korkmakta bulaşmaktan her yere
Buralar heryer adım adım
İşte gidiyor peş peşe bir grup kelime
Kimin treni bu
İstikamet kime
Yoksa (korkarak) gerek duyulmamış mı
Hiç mi yer verilmemiş sözcük köklerine
Gözüne uzunca bakan olmamış mı
Saç tellerine takılmamış mı hiç kimse
Bu ne yalnızlık
İç oda
Yankısı dışa vurur
Aman duyma dalıp sesli düşünürsem
Çıkarken camı kapamayı unutma yoksa pencere pervazlarına kabus konar
Uyurken çok üşüdüğümden
Ayakkabılarını da bana bırak
Sen gelmişsin gibi yaparım boş zamanımda
En sahici kendime kanarım ben
Gideceksen de oyunumu bozma
Bir cevap yazın