Kolların bir sığınma yurdu şimdilerde.
Yüzün, göklere hadlerini bildirmekle meşgul.
Yanaklarında açan papatyalar, tükenmekte olan türlerden.
Baharın gelme telaşında, içime uçurduğun uçurtmalardan haber alınamıyor.
Kalbim taşa meyilliydi de ona mı takıldı acaba ?
Bir sahil kasabası, denize yakın, herkese uzak.
Heybede duran yaşlı maskeler, hiç kırıştırmayacak umutlarımızı dimi ?
O an içimden bir sevgi geçiyor, kasaba ayaklanıyor.
Arka ormandan yanık sesler, gelip beni tutuşturuyor.
Dalgaların fonunda, seni yaratmakla meşgul oluyor deniz.
Birkaç beden daralan anıları, sektirip denize fırlatmak vardı, balıkların incinmeyeceğinin garantisi olsaydı.
Korkunç bir mutlulukta, içimde parmak kaldıran kuşlar var benim.
Orman yangınından kaçıp, senin yangınlarına sığınmışlar.
Oysa kulaklarına fısıldadım, kollarının sığınak yurdu olduğunu.
Kepenkleri inerken bir bir gözlerimin, karanlık çöküyor.
içimizdeki bütün çocuklar, geç vakte kadar uyanık.
Sende karanlıkları dağıtan bir ışık, bende floresansal bir yalnızlık.
Fiyakalı hayallerde, olayın bir taze sıcaklığı içimizde şimdi.
Ormandan kaynaklı olduğunu düşünürken, gözlerin bir özür hesabında şimdi, bütün üşüyenlerden.
Bir neyse ölçüsü dolanmış ağzıma, çok uzaklara hasretle sarılır olmuşum.
Yanıbaşımda duran saçlarının soğukluğu, ardımızdaki yangını söndürmeye yetebilir.
Ve ben aynı neyse ölçüsünde, tarifini bilmediğim bir mutluluk ortasında bir başıma.
Kısa gelen bir mezura, kalpten alınan bir hece ölçüsünde.
Oysa uyduramadığım kafiyeler ışığında, boynundan söz etmek istiyorum.
Boynun, dünyanın en anlamlı yokuşu. Hararetli kelimelerin, alelacele dizimi, senin sonsuzluk olduğuna şehadet ederler..
Ceplerimde puta dönen bir vasiyet ve her defasında bana diz çöktürme çabası.
İçime eğilip :
“Cansız ve yarınsız,
Şimdinin telaşesi.
Tenesirde çizik umutlar,
En çok kime yakışır hesabında.
İntihar sırası şimdi.
Vedalaşmak yasak !
Ve gözyaşları kutsal bir anlam.
Bir gün biri gidecek,
Onla için gidecek.
Sonra biri daha gidecek,
Ardından gönderecek hiçbir şeyin olmayacak .
O zaman baştan başlayacak,
Baştan alacaksın.
Bu defa sen gideceksin hani,
O defe bu defa işte..” diyor arsız bir dürüstlükte.
Ben ayakta bir sandalyeye dayanak olurken,
Sırtımda, parmaklarından sihirlenen baston izleri.
Biliyordum ama ben, biliyordum.
Başka bir hayattan gelmiş, başka kimselerden sekmiştim. Sen başkasından geldin, başkası senden gitti, bir başkası benden… Böyle böyle uzayıp gidiyor bu aşağılık döngü. Ne ben sana kendimi anlatabilirim, ne sen anlayacak kadar beni uyutabilirsin. Her gece batan o şeyi gün yüzüne kavuşturmadım henüz. Sana sarıldığım zaman, omuzlarına gözyaşlarım düşecek. Korkma ıslanmaktan.
Şimdi kelimeleri görüş vaktinden kısıyor, sana refakatçi bırakıyorum.
Bir göz ilişmesindeyiz şimdi seninle.
Kaldıraç misali yüreklerimiz ve hangimiz daha acılıyız hesabında.
Yıpratılmış son modelleriz.
Yenilecek nanelerin tadına, biz hiç bakmayalım olur mu ?
Ben, yüzyılın resitalinde, gözlerinin içlerinde,
Laf aramızda, senden kaynaklıymış ardımızdaki yangın !
Bir cevap yazın