Belgesellerle çekimlere başlamış bir sinemacı, usta bir yönetmen hem bir Polonyalı hem Polonyalılar kadar soğuk bir insan; Krzysztof Kieślowski. 1941 yılında Varşova’da doğdu. Göçebe bir çocukluk, sonra bir sinema okulu derken ilk yapıt Tramvay akabinde Urzad adlı belgeseli çekmiştir. İlk yapıt arasında yer almasına rağmen Urzad, bürokrasiye bir taşlama olarak adlandırılır. Çekimler devam ederken Krzysztof, kendini politikanın içinde bulur tüm dirayetiyle siyasetten uzak kalmaya çalışsa da bazı filmlerinde eleştiride bulunmaktan çekinmemiştir. Son yıllarda Dekalog ve Üç Renk filmleriyle sanatsal yapıtlar çekmiş bu dönemde mesleğine sabrı kalmadığını şöyle izah etmiştir;
“Film yapmak seyirciler, eleştiriler, söyleşiler demek değildir. Film yapmak her gün sabahın altısında kalkmak demektir. Soğuk, yağmur, çamur demektir; ağır ışık malzemelerini taşımak demektir. Her şeyden öte hayatın da dâhil her şey, ona göre ikincil konumda olmak zorundadır. Kuşkusuz makinistler, iş adamları veya bankacılar da işleri hakkında aynı şeyleri söyleyecekler ve bunda haklı da olacaklardır, ama ben bu mesleği yapıyorum ve ancak onun hakkında yazabilirim. Belki de artık bu mesleği yapmamalıyım. Bir sinemacı açısından elzem olan şeyin sonuna geldim; yani, sabretmenin.”
Krzysztof’un sadece mesleğine değil insanlara da sabrı kalmadığını ifade eden sözleri; ”Yol gösteren, her şeyi bilen insanlardan korkuyorum. Aslında kimsenin gerçekten bildiği bir şey yok, birkaç istisna dışında.”
Polonya’da olup savaşla iç içe geçen günlerde, sinema yapmak isteyen birinin tüm bu zorlukların üstesinden gelerek artık yorulmuş olmasında normal olmayan bir şey yok lakin Krzysztof, savaşın şu iki soruya cevap vermediğini düşünüyor;
“Sıkıyönetim dönemi sırasında siyasetin çok da önemli olmadığını anladım. Siyaset bir bakıma, tabii ki nerede olduğumuzu, ne yapmaya iznimiz olduğunu ya da olmadığını tanımlayabiliyor, ama gerçekten önemli olan insani sorunları çözmüyor. Bizim temel, insani sorunlarımız için ne bir şey yapabiliyor ne de onlara bir çözüm getirebiliyor. İster komünist bir ülkede, ister zengin kapitalist bir ülkede yaşayın, siyaset hiçbir zaman şu tip sorularınızı cevaplamıyor: Hayatın gerçek anlamı nedir? Neden sabahları uyanıyoruz?”
Bitmişliğin had safhada yer ettiği, bıkkınlığın tüm yaşamına sirayet ettiği usta yönetmen Krzysztof sabahlara uyanmayı 1996 senesinde bırakmıştır. Artık yorgun bir yönetmen değil, insanlardan korkan bir çocuk değil, politikadan kaçan bir korkak değil sadece sabahlara uyanamayan bir adam olarak kalacaktır.
Bir cevap yazın