Hikaye bizden öte biz hikayeden…
Atalay Taşdiken’den Mommo-Kızkardeşimden Sonra Bir Taşra Hikayesi “Meryem”
“Gerçek Meryem’e saygıyla” notuyla başlayan hikaye gerçekliğe dair… klişelere kurban edilmeyen klişeleri bünyesinde toplayan bir film…
Atalay Taşdiken’in senaryosunu yazıp yönettiği “Meryem” bu hafta izleyici ile buluştu. Altın Portakal’da yarışacak ilk 10 film arasına seçilen “Meryem” kaderin rol biçtiği hayata atılan zor bir düğüm gibi.
Çekimleri Konya’nın Akşehir ve Beyşehir ilçelerinde yapılan “Meryem”in başrollerini; Beni Böyle Sev dizisinin de başrol oyuncusu Zeynep Çamcı, İsmail Hacıoğlu ve Mehmet Usta paylaşıyor. Mustafa Uzunyılmaz, İpek Bilgin, Zerrin Sümer, Yeliz Akaya, Gafur Uzuner ve Serhat Özcan’ın da yer aldığı “Meryem”, yönetmenin önceki filmi “Mommo-Kızkardeşim” gibi bağımsız sinemanın iyi örneklerinden.
Geleneksel reflekslerin egemenliğini sürdürdüğü küçük kasaba ve köylerde hayatları boğazlarında düğümlenenlerin hikayesi Meryem. Hepimizin bir parça gecenin sessizliğinde gıcırdayan ahşap merdivenin rıhtlarında bıraktığımız hikayesi, belki de gusülhanede kıstığımız suyun sesine bıraktığımız hikayesi, ve belki de yorganın çiçekleri arasına serpiştirip bıraktığımız hikayesi Meryem.
Film Meryem’in rüyası ile başlıyor. Göl kenarında bir adamla oturan Meryem bir anlık gafletle adamın yanından uzaklaştığını görüyor. Film boyunca da kocası yanında değildir Meryem’in.
Kadın ve çocuk bir de kimsesizse sömürülmesi en olağan olandır. İşgücüdür, başkalarının hayatını yaşamak zorundadır. Kendi kaderlerini yaşayamazlar. Kadın dayatılan her hali ve duyguyu kabullenmek, kanıksamak safhasını aşamamıştır geleneklerin baskın olduğu köyde, kentte, kasabada. Kadının anatomisi bile elalemin değer yargılarına göre işler, işlemelidir. “Evli kadının gece yıkanması günahtır misal, elalem ne der?” Fatura kadına ve çocuğa kesilir bu yüzden bedeli kadın ve çocuk öder.
Bekleme, sevme, biat ve hizmet etme, .. gibi değerler kadınlar ve çocuklar, kimi zaman çocuk kadınlar üzerinden sınanır ve bu yetmezmiş gibi boyun eğmenin bütün safhalarını yaşarlar Meryem gibi. İsyanlarını hep içlerine gömerler, gömdükleri oyukta büyür hınç, öfke düğümleri.
Kocası dışındaki bütün erkeklerin odağında olan Meryem, kocasını beklerken umudunu büyütüyor. Kavanoz ve taş imgesi çok güzel. Diğer yandan Askerlik travmasını üzerinden atamamış Murat (İsmail Hacıoğlu) da Meryem (Zeynep Çamcı) kadar kurban. Murat filmin kötü adamı izlenimi uyandırsa da sevgisi gerçek olan bir tek o. Diğer erkek ve kadınların sevgisi bir biçimde çıkar üstüne kurulu, anne dahil.
Filmde, Meryem’in sonsuz sabrı ve kanıksadığı her zorluğu, sertliği tolere eden yapısıyla ve güleryüzlü haliyle sert hikayesini yumuşatan bir denge kuruluyor. Filmin gerilimini de yine Meryem’in etrafındaki erkekler üzerinden kuruyor Taşdiken. Herkesin Meryem’e bir şekilde kötülük yapacağını düşündürtüyor, buna kayınbaba da dahil. Sütçü göz koymuş, Celil (komşunun oğlu, zihinsel engelli) her an kötü bir şey yapabilir, Murat zaten potansiyel tehlike çünkü Meryem’e takmış, takılmış durumda; görmüş geçirmiş, olan biten her şeyin farkında olan kayınbaba Meryem’e babasıyla olan yakın dostluklarını anlatırken, bir yandan da “Seni bizim haylaz oğlana kurban ettik güzel kızım” demeye getiriyor. Ama bunu o kadar iyi niyetli yapıyor ki, Meryem orada olduğu için bir kez daha şükrediyor. Film kötü dengesini hep Meryem’in kendisiyle barışık iç dünyasıyla yıkmaya çalışıyor.
Atalay Taşdiken, Mommo‘da olduğu gibi Meryem’de de sıradan bir konuyu ele alarak bize sinemada önemli olanın konu değil, izlek(özgün anlatım dili) olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Son derece özgün, yalın, naif, duru bir film Meryem. Abartısız senaryo ve diyalogların kısa, öz, demlenmiş dinginliği ile karşımızda.
Masalsı görüntülerde bilinçaltı sıçramaları da özgünlüğünü pekiştiriyor filmin. Görüntülere eşlik eden müzik ‘Harry Potter Ateş Kadehi’, ‘One Day’ ve ‘Bel Ami’ gibi ünlü filmlerin müziklerini yapan Youiko Yamamoto’nun tınıları ile de film şiirsel bir atmosfere bürünüyor. Su yeşili bir mekan kaplıyor içimizi, ferahlatıyor bir yandan, diğer yandan zamanı ve mekanı çalıp o görüntülerin içine, kadere razı olarak dahil olmak istiyor insan. Haydar’ın Murat’a çalıp söylediği, geçmişinden yaşanmışlıklar anlattığı mekanda zaman dursa, kalbimiz hep kocaman olsa diyoruz. Görüntüler duygu eşiğimi görsel algı sınırlarımı yeniden kodlanmış lirik naif akışla besledi. Gece görüntüleri, ışığın düşüşü, akışı, planların, sahnelerin, zorlamayan yormayan yerli, yerinde renk ve biçim, figür dengeleri,çok güzel. Benim öngörüm, Meryem görüntü ve müzik dalında ödülle dönecek Altın Portakal’dan.
Filmin doğup büyüdüğüm kentte (Akşehir-Beyşehir) lokasyonunda çekilmiş olması belki beni daha yakın kıldı filmin ruhsal iklimine. Benzer hikayelere tanıklığım, içinden geçmişliğim oldu büyürken. Meryem’le aynı yollardan geçtik, aynı kaldırım taşlarına takıldı ayağımız, aynı sarı inekten sonra geldi sofradaki yerimiz.
Duruluğu ve gerçekliğiyle etkilendim Meryem’den, bir de sürpriz sonla biten ve herkesin hayatına dair ucu açık sorular sormamızı tetikleyişinden.
Gerçeği en çıplak haliyle görmeye hazır mıyız?
Son bir söz; yüzleşmemiz için bir refleks başlayacaksa kendimizden başlamalı.
Zeliha DEMİREL
Bir cevap yazın