Sabah beni aradığında ilk aklıma gelen, numaramı nereden bulduğuydu. O ise, telefonu açar açmaz gayet nazik bir biçimde, kendisini affetmemi ,numaramı çaycıdan aldığını, rahatsız ettiğini ve bugün muhakkak görüşmemiz gerektiğini bir çırpıda söyleyerek, 24 saniyede konuşmasını tamamlamıştı. Yaklaşık 3 dakika telefon kapalı halde kulağımda kalakalmıştı.Nasıl olsa anlayacaktı birgün diyordum ama, içim içimi yiyordu. Altı aydır ödemediğim ve boka püsüre harcadığım paranın acısını müdür bey benden soracaktı bu kez. Erkenden okula gittim.Buluşma saatine 15 dk kalmıştı.Kendime sert bir kahve yapıp,en sakin tavrımla camdan dışarıyı seyredecek, geldiğinde de, arkamı dönmeden selam verecektim. Müdür beyin kürek gibi elleri aklıma geldikçe, ellerim istemsizce ensemi yokluyordu.Sabah saç traşı olduğum için üşüyordu ensem ama, birazdan ateşte bekletilmiş kızgın demir gibi olacaktı kuşkusuz.
Kapı açıldığında, anam diye bağırdım istemsizce…sanırım o kadar da sakin olamayacatım. Müdür bey içeriye şöyle bir baktı…içeride başka bir öğretmen olmadığını görünce, kapıyı ağır ağır kapadı. Cebinden çıkardığı anahtarı ile kapıyı kilitledi. Ben hala pencereden dışarıya bakıyordum ama, camdan yansıyan müdürü görebiliyordum yine de…Ne o Mehmet bey, pek düşüncelisin dedi. Canım çok sıkkın be abi dedim. Abi diyerek ortama sıcaklık katma peşindeydim ama, müdür, hayırdır sıkıntınız nedir? diyerek, yine bana ikinci tekil şahıs olarak hitap etmişti. Ne oldu şu bizim öğrencilerin hikaye kitabı paraları, en son sizi Şaziye barda görmüşler. Öyle umud ediyorum ki, o kitap paralarını konsimatrislerin donuna takmadınız? Zaten sizinle bu meseleyi konuşmak daha doğrusu kesin biçimde çözmek istiyorum diyerek hem kürek ellerini kıtırdattı, hem de hakim olduğu türkçesiyle beni ezdi.
“Başarı , cesaretin çocuğudur” demiş Benjamin Disraeli…Korkuya lüzum yok. İnsan her zaman, her yerde,yalnış da olsa, yaptığının arkasında durmalıdır falan filan diye fikirler geçse de aklımdan, olmuyordu. Öyle 16. yy’dana atıp tutmak kolaydı. Benjamin bizim müdürü görmeliydi. Eğer şiddetli bir biçimde bana yöneltilen ithama karşı gelirsem, bu beni haksız bir insan olarak gösterebilirdi. Ama, sessiz kalmak da bir kabulleniş biçimiydi…Allah cezasını versin böyle bilimin, hiçbir derdime derman olmuyor diyerek, son bir hamleyle psikolojiye saldırmak vardı ama, onun da zamanı değildi…
Dediklerinizden birşey anlamadım müdür bey, dedim. Sabah okula gelirken ,henüz 16 sında bir genç, benden ateş istedi dedim son bir çırpınışla..Gencecik bedenlerin zehirlenmesini kabullenemiyorum. Kendimi, bir öğretmen olarak, çok suçlu hissediyorum. Bunda bizim de ihmalimiz olmalı. Kendime gelemedim sabahtan beri yemin ederim. Hatta sırf bu sebepten, ilk iki dersi kaçırmışım. Rica ederim bunu rapor edin. Hak etmediğim bir parayı almak istemiyorum diyerek sözlerimi tamamladım. Konuşmaya başladığımdan beri bir yandan elimdeki kaynar kahve kupasını koluma bastırıyor ; diğer elimle de, bacağımı çimdikliyordum. Sözlerimin sonuna geldiğimde, ikisinin dayanılmaz acısıyla gözlerim de yaşarmıştı. Bunun etkisini görebilmek için, yüzümü müdüre döndüğümde, bana bakmadığını, çantasından bazı notlar çıkarmaya çalıştığını gördüm. Allah kahretsin, dedim içimden. Kolum sızlıyordu.
Sakın o sıkıntı hazımsızlıktan olmasın? Hak yemenin dayanılmaz vicdan azabından kaynaklanmasın, içinizin sıkıntısı? Sabah iki dersi akşamdan kalma olduğunuz için kaçırmış olmayasınız…Malumunuz insan gece 4e kadar barda olunca uyanmakta zorlanıyor…dedi. Uğursuz dile hakimdi. Makineli (dillion gatling gun) gibiydi gibiydi kelimeleri. O konuşurken dikkatlibakarsanız, yere saçılan mermi kovanlarını görebilirdiniz.Yüzüme bir baksa yumuşayacaktı. Göz yaşlarım artık acıdan değil; korkudan ve kendiliğinden akıyordu.
Tüm numaralarım haybeye gitmişti. Şimdi, inkar sanatını kullanacaktık.Walla beni Şaziye barda gördüğünü söyleyen her kimse, şerefsizin tekidir. Ben dün akşam, hasta çocuğumun başucunda bekledim. Ha sahi, size onu anlatmadım. Dün akşam saatlerinden beri ateşler içinde yandı bebe diye cümleme devam edecektim ki, önce bir hırıltı, ardından karanlıkta müdür beyin ağzında parlayan sivri dişleri gördüm. Godzilla gibiydi pezevenk. Bana, çık kızgın bir antoni hopkins bakışı fırlatarak, sus artık dedi. O paraları Şaziye barda yediğini gören de benim. Akşam bir davet için oradaydım ve sen beni göremeyecek kadar sarhoştun. Şimdi beni yorma .Daha fazla yalan da söyleme. Ağır ağır menzilime gir. Gel ve suçunun cezasını çek dedi. Kürek ellerini iki yana açmış, kafamı uygun bir mesafede tutmamı emrediyordu. Dayağı yemek için kendi ayaklarımla tokada doğru gidiyordum resmen. Bir iki korku dolu adım attım. Sendeledim. Gel dedi..Hak ettin. Ne hikmetse oda karanlıktı. Kıpkırmızı
gözleri ve sivri dişlerinden başka birşey seçemez olmuştum. Tokada 1 adım kala, kalbimin ritmi dakikada 14000 devire vurmuştu.
Son adımı da atıp, gözlerimi sıkı sıkı yumdum. Şiddetini size tarif edemeyeceğim darbeyle yere düştüğümde, kafamı birşeye çarpmış olmalıyım.
Gözlerimi açtığımda, karım elinde bir bardak su ile başımda diklimiş, bana bakıyordu. Bütün gece dışarlarda ne bok yiyorsan artık, geldiğinden beri uyutmadın beni. Bana hemen cevap ver. Şaziye kim? dedi. Ya dur hanım iki dakka dedim. Yataktan düşerken başımı vurduğum komidine baktım kan vardı…derin bir nefes aldım. Karıma baktım hala sinirli sinirli bana bakıyordu. Suyu bana doğru uzatırken kolunda parlayan bilezikleri gördüm.Umut fakirin ekmee deim içimden.
Şaziye bizim müdürün karısı dedim. Çok hastaydı. Dün tüm gece hastanedeydik. Adama destek olmak gerekmez mi?dedim. İnandı sanırım. O sırada telefonum çaldı, arayan müdürdü….
Kapı açıldığında, anam diye bağırdım istemsizce…sanırım o kadar da sakin olamayacatım. Müdür bey içeriye şöyle bir baktı…içeride başka bir öğretmen olmadığını görünce, kapıyı ağır ağır kapadı. Cebinden çıkardığı anahtarı ile kapıyı kilitledi. Ben hala pencereden dışarıya bakıyordum ama, camdan yansıyan müdürü görebiliyordum yine de…Ne o Mehmet bey, pek düşüncelisin dedi. Canım çok sıkkın be abi dedim. Abi diyerek ortama sıcaklık katma peşindeydim ama, müdür, hayırdır sıkıntınız nedir? diyerek, yine bana ikinci tekil şahıs olarak hitap etmişti. Ne oldu şu bizim öğrencilerin hikaye kitabı paraları, en son sizi Şaziye barda görmüşler. Öyle umud ediyorum ki, o kitap paralarını konsimatrislerin donuna takmadınız? Zaten sizinle bu meseleyi konuşmak daha doğrusu kesin biçimde çözmek istiyorum diyerek hem kürek ellerini kıtırdattı, hem de hakim olduğu türkçesiyle beni ezdi.
“Başarı , cesaretin çocuğudur” demiş Benjamin Disraeli…Korkuya lüzum yok. İnsan her zaman, her yerde,yalnış da olsa, yaptığının arkasında durmalıdır falan filan diye fikirler geçse de aklımdan, olmuyordu. Öyle 16. yy’dana atıp tutmak kolaydı. Benjamin bizim müdürü görmeliydi. Eğer şiddetli bir biçimde bana yöneltilen ithama karşı gelirsem, bu beni haksız bir insan olarak gösterebilirdi. Ama, sessiz kalmak da bir kabulleniş biçimiydi…Allah cezasını versin böyle bilimin, hiçbir derdime derman olmuyor diyerek, son bir hamleyle psikolojiye saldırmak vardı ama, onun da zamanı değildi…
Dediklerinizden birşey anlamadım müdür bey, dedim. Sabah okula gelirken ,henüz 16 sında bir genç, benden ateş istedi dedim son bir çırpınışla..Gencecik bedenlerin zehirlenmesini kabullenemiyorum. Kendimi, bir öğretmen olarak, çok suçlu hissediyorum. Bunda bizim de ihmalimiz olmalı. Kendime gelemedim sabahtan beri yemin ederim. Hatta sırf bu sebepten, ilk iki dersi kaçırmışım. Rica ederim bunu rapor edin. Hak etmediğim bir parayı almak istemiyorum diyerek sözlerimi tamamladım. Konuşmaya başladığımdan beri bir yandan elimdeki kaynar kahve kupasını koluma bastırıyor ; diğer elimle de, bacağımı çimdikliyordum. Sözlerimin sonuna geldiğimde, ikisinin dayanılmaz acısıyla gözlerim de yaşarmıştı. Bunun etkisini görebilmek için, yüzümü müdüre döndüğümde, bana bakmadığını, çantasından bazı notlar çıkarmaya çalıştığını gördüm. Allah kahretsin, dedim içimden. Kolum sızlıyordu.
Sakın o sıkıntı hazımsızlıktan olmasın? Hak yemenin dayanılmaz vicdan azabından kaynaklanmasın, içinizin sıkıntısı? Sabah iki dersi akşamdan kalma olduğunuz için kaçırmış olmayasınız…Malumunuz insan gece 4e kadar barda olunca uyanmakta zorlanıyor…dedi. Uğursuz dile hakimdi. Makineli (dillion gatling gun) gibiydi gibiydi kelimeleri. O konuşurken dikkatlibakarsanız, yere saçılan mermi kovanlarını görebilirdiniz.Yüzüme bir baksa yumuşayacaktı. Göz yaşlarım artık acıdan değil; korkudan ve kendiliğinden akıyordu.
Tüm numaralarım haybeye gitmişti. Şimdi, inkar sanatını kullanacaktık.Walla beni Şaziye barda gördüğünü söyleyen her kimse, şerefsizin tekidir. Ben dün akşam, hasta çocuğumun başucunda bekledim. Ha sahi, size onu anlatmadım. Dün akşam saatlerinden beri ateşler içinde yandı bebe diye cümleme devam edecektim ki, önce bir hırıltı, ardından karanlıkta müdür beyin ağzında parlayan sivri dişleri gördüm. Godzilla gibiydi pezevenk. Bana, çık kızgın bir antoni hopkins bakışı fırlatarak, sus artık dedi. O paraları Şaziye barda yediğini gören de benim. Akşam bir davet için oradaydım ve sen beni göremeyecek kadar sarhoştun. Şimdi beni yorma .Daha fazla yalan da söyleme. Ağır ağır menzilime gir. Gel ve suçunun cezasını çek dedi. Kürek ellerini iki yana açmış, kafamı uygun bir mesafede tutmamı emrediyordu. Dayağı yemek için kendi ayaklarımla tokada doğru gidiyordum resmen. Bir iki korku dolu adım attım. Sendeledim. Gel dedi..Hak ettin. Ne hikmetse oda karanlıktı. Kıpkırmızı
gözleri ve sivri dişlerinden başka birşey seçemez olmuştum. Tokada 1 adım kala, kalbimin ritmi dakikada 14000 devire vurmuştu.
Son adımı da atıp, gözlerimi sıkı sıkı yumdum. Şiddetini size tarif edemeyeceğim darbeyle yere düştüğümde, kafamı birşeye çarpmış olmalıyım.
Gözlerimi açtığımda, karım elinde bir bardak su ile başımda diklimiş, bana bakıyordu. Bütün gece dışarlarda ne bok yiyorsan artık, geldiğinden beri uyutmadın beni. Bana hemen cevap ver. Şaziye kim? dedi. Ya dur hanım iki dakka dedim. Yataktan düşerken başımı vurduğum komidine baktım kan vardı…derin bir nefes aldım. Karıma baktım hala sinirli sinirli bana bakıyordu. Suyu bana doğru uzatırken kolunda parlayan bilezikleri gördüm.Umut fakirin ekmee deim içimden.
Şaziye bizim müdürün karısı dedim. Çok hastaydı. Dün tüm gece hastanedeydik. Adama destek olmak gerekmez mi?dedim. İnandı sanırım. O sırada telefonum çaldı, arayan müdürdü….
Bir cevap yazın