Sabahın erken saatlerinde koşturuyorum gelincik tarlasında, anneannem habire gelincik topluyor şurup için. Etraf rengarenk kelebek dolu, onlar beni ben onları kovalıyorum. Beyaz kanatlı olanı tarladan çıkana dek takip ediyorum. Anneannem gelincik torbasını ve elimi sıkı sıkı tutuyor, halbuki kaçmam ki. Tutuyor işte bırakmıyor. Adımlarımız hızlı hızlı, yanaklarımız pençe pençe, Ağustos sıcağı işte sıcak, çok sıcak ama gökyüzü masmavi. Edirnekapıdayız, Kariye kilisesine çok yakın. Burayı gezelim anneanne ne olur, ne olur diye yalvarıyorum, tamam tamam acele etme diyor. Kapısının orda duruyoruz, taşlarda yazan yazıyı okuyorum, mozaik, şapel, Khora Kilisesi, Justinianus bu kelimeleri ve daha bir sürü kelimeyi hiç anlamıyorum.
Justinianus kim anneanne? “Konstantinin büyük büyükbabası yani eski İstanbulun padişahı Osmanlıdan önce” diyor. Mozaik ne peki? İşte bu renkli taşlar diyor. Sakallı üzgün bakışlı bir adam var “mozaikten” elinde kitap tutuyor. Bu İsa peygamber diyor saygıyla anneannem, ama bizim peygamberimiz Muhammed di mi, evet ama buda peygamberlerimizden, diyor. Kafam karışıyor. Tavanlar çok yüksek hep resimler var. Sakallı adam resmi hiç korkutmuyor beni, yanakları pembemsi elindeki kitabın kenarları biraz kırılmış, sanki beni görüyor, gülümsüyor “hoşcakal” diyorum, el sallıyor. Kilise serin geziniyoruz biraz daha, çıkıyoruz sıcak sokağa biniyoruz bir otobüse başka bir camiye giriyoruz. Arkada uslu uslu oturmamı söyleyip başımı ince bir tülbentle kapatıyor anneannem. Tülbent, üstünde oturduğum halı çok sıcak. Namaz kılanlara bakıyorum, dua ediyorum biraz, sonra caminin kapısından çıkıyorum.
Kapıda bekiyormuş beni Kariyedeki sakallı adam. “Aa İsa çabuk gelmişsin” diyorum. Gülümsüyor. Yüzü yine pembe, elimi tutuyor. Otobüse binmeyelim diyorum. İpten ayakkabıları var, benim ayakkabılarım yok, unutmuşum. Elimi yumuşak yumuşak tutuyor. Yükseliyoruz, mavi bir bulutun üstüne zıplıyoruz. Otobüsler, arabalar, tramvaylar vızır vızır artık insanlar görülmüyor herşey aşağıda kaldı, hiç korkmuyorum. İsa konuşmuyor ama elimi hiç bırakmıyor. Şehir yavaş yavaş uzaklaşıyor, şimdi mavi bulutun üzerindeyiz, yanımızda sabah kovaladığım kelebekler var. Kah uçuşuyorlar kah omuzuma konuyorlar kanatlarını öpüyorum hiç kaçmıyorlar. Yemyeşil çiçekli vadilerin, patika yolların, denizin üstünden geçiyoruz, deniz masmavi balıklar zıplayıp zıplayıp tekrar berrak suya dalıyorlar. Gemilere elimi uzatıp üst direklerini tutmak istiyorum. Beyaz kanatlı kelebeğin biri gidip direğe çıkıyor, “gel gel buraya” diyorum, gelmiyor. Kara kapkara bir bulut yaklaşıyor korkuyorum, kelebekler üstümüzde tiril tiril titriyorlar. İsa “korkma” diyor. Kara bulut çok kızgın, bıyıkları uzun upuzun. Mavi bulutumuz çok sakin “yol senin kardeşim” diyor. Kara bulut şaşırıyor hüngür hüngür ağlamaya başlıyor. O kadar çok ağlıyor ki gözyaşlarından aşağıdaki vadileri, yolları sel götürüyor. Kara bulut ağlamaktan yorgun argın gidip bir patika yolun kenarına çöküyor.
Mavi bulutun üzerinde kelebeklerle birlikte süzüle süzüle gidiyoruz. İsa birara elimi bırakıyor uzun işaret parmağıyla parlak kızıl bir topu gösteriyor “güneş, güneş” bu diyorum. Kelebeklerle birlikte güneşe doğru uçuyoruz. Pırıl pırıl masmavi gökyüzünde yaklaşıyoruz ateş gibi sıcak güneşe.
“Ah evladım bu çocuk burda uyuya kalmış” diyor tombul bir teyze. Anneannem yanıbaşımda beliriyor, terden ıslak kafamı yanaklarımı kuruluyor. Hiç anlatmıyorum sakallı adamı, bulutu, kelebekleri, gezdiğim yerleri ve güneşi. İskelenin önünde tarifeyi okuyorum, ondokuz kırbeş Kuzguncuk, Beylerbeyi, Çengelköy. Vapurun en üstüne çıkıp oturuyoruz, artık kelebekler yok, bulutlar lacivert renkli, uzaklarda pembe pembe olanlar var, mavi bulutun kardeşleri…
Evde topladığımız gelincikleri bir bezin üstüne seriyor anneannem içinden beyaz kanatlı bir kelebek fırlıyor hemen avizeye konuyor heyecanla bekliyorum uçmasını ama uçmuyor duruyor öylece. Gece ışığı kapattırmıyorum evdekilere, gözlerim tavandaki avizede birbirimize göz kırpa kırpa o avizede ben yatağımda yine güzel hoş bir yaz sabahına kavuşmak için uykuya dalıyoruz…
BİR YAZ HAYALİ -Nil Saydan
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
En Çok Okunanlar
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
Bir cevap yazın