belaydık
bitirimdik
ödlek itlerin peşine düşerdik mahallede…
teneke çatılar altında geçerdi ömrümüz…
kafayı temize çeken
ciğaralarımız vardı…
sarı yaprağını yaktığımız hazanlar…
rüzgar
kıl keçeden bir yorgan gibi
sarmışken üstümüzü
ince kağıdında
ıslak ruj lekesi Birinci’nin
devrim sevdamız
gümüş tabakadan yayılan duman
ciğere kıvrılan sarı nehirdi
Vietnâm’da…
ödünç kanatlarla uçan
turnalarımız vardı…
belki bu yüzden
tespih boncuklarıyla çekilen
zamanın girdabında
efsunlu dumanında kaybolan
Minh siluetleriydik…
turna katarlarından
uçan ilk kıvılcımdık
ülkeme kadar yayılan yangın…
meğer pervaneyi bulana kadarmış
telaşı yalımın…
zaman
en acı biberini sürerken dilimize
ilk fırttan sonra
boğmaca nöbetleri
bekledik
gün gelip
cama devşirilir diye
kum…
ama bilemedik
meğerse Doğu’da devrim
tenimizde gizli bir kefendi yavrum…
Bir cevap yazın