Serince esen rüzgarın huzurla karışarak her hücrenize dolduğu, yeşillik kokusunun daha sınırlarını geçtiğiniz anda hissedildiği, denizdeki dalgaların sesinin insanın içini ılıttığı, Ege’nin o güzelim topraklarındaydım… Kış bahçesini andıran balkonumuzun açık camından hafif bir rüzgar esiyordu. Elimde bir fincan kahvem vardı. Denizin güzelliğine öyle kapılmıştım ki, yanımdan bir anda gelen sesle ürperdim. ‘’Biraz daha süt ister misin kahvene, hayatım?’’ Başımı yavaşça çevirip o anki huzuru bozmaktan korkarcasına evet anlamında, kafamı salladım sadece. Gözlerimi denizden ayırıp eşime baktım bu defa… Bir kez daha ‘’iyi ki’’ dedim, içten içe. Onun hemen arkasındaki tahta masa fotoğraflarımızla doluydu. 35 yılı taşıyordu sanki o masa, her şeyiyle ; kahkahalarımızı, göz yaşlarımızı, emeklerimizi, sevgimizi… Sonra gözüm bir kolinin içinde duran video kasetlerine takıldı. Sahi, fotoğraflarımızı çıkarıp yerleştirmiştik, ama o kasetlerdekileri izlemeye fırsat bulamamıştık hala.
‘’Ne dersin bugün geçmişe bir yolculuk yapalım mı’’ dedim neşeyle. Eşim gözlerinde o aşina olduğum parıltı ‘’Neden olmasın’’ dedi, ‘’Bakalım nasıl gelmişiz bugünlere…’’
Hevesle yerimden kalktım. Kasetlerden birini seçtim rastgele, kahvelerimizi de alıp yerleştik koltuklarımıza. O sırada koltuklarımızın ne kadar rahat olduğunu da düşünmeden edemedim. İyi ki akıl etmişiz, yenisini almak yerine eski evimizdeki koltukları ellerimizle yepyeni hale getirmeyi, bunu yaparken öyle eğlendik ki, yeni koltuklar alıp boş yere masrafa girmekten çok daha iyi oldu bizim için doğrusu…
Kasetin başı biraz zor açılıyor gibiydi. Ne de olsa eski görüntülerdi. Ama sonra kendine geldi. Ve ekranda ben belirdim, hemen sağ tarafımda eşim. Video kamerayı aldığımızın ilk gününden görüntülerdi bunlar. 30 yaşlarındaydık, şimdi evli olan kızımızsa henüz 7 yaşında, almış kamerayı eline bizleri çekiyordu bir heves. Eşimin hoparlörden gelen kalın sesi boş bulunup yerimden sıçramama neden oldu. Bana bakıp alay edercesine güldü. Tanıdık bir sesin, tanıdık bir tonla ‘’Çok zengin bir ülkeyiz biz, yakın ışıkları gezin böyle, aferin’’ dediğini duyduk. Kızım, elinde kamera bir koşu gidip gereksiz olan bütün lambaları söndürüverdi. Eşimin 35 yıldır en bilindik cümlelerindendir bu. Tasarrufu hayatının bir parçası haline getirmiş, çocukluğundan kalma bir alışkanlıkla belki de. Ama şimdi böyle rahatsak, böyle huzurluysak onun bu küçük tasarruflarının sayesinde.
‘’Görüyorsun değil mi, videoda bile çıkmış meşhur cümlen’’ diye takıldım. Gülümsedi. Ama gururlu bir gülümseyişti sanki bu, faydalı olmanın gururu vardı yüzünde…
Biz öyle eskilere dalmış gitmişken, kapının kilit sesi geldi.
‘’Biz geldik, anneanne!’’
Kızım,torunum,damadım… Hepsi yanımızdaydılar, şimdi.
‘’Bitti mi alışverişiniz kızım?’’
‘’Bitti.’’ dedi kızım sonra gözlerini babasına doğru çevirip, ‘’Her şeyin en hesaplısını aradık, bulduk.’’ diye ekledi, gülümseyerek…
Az önceki sohbetimizi anımsayıp uzunca güldük eşimle, ‘’Ne oldu, anlatın’’ diye ısrar ettiler. Videoyu en başa sardım hemen. Hep beraber izledik bu kez. Torunum şaşkın gözlerle annesinin ne kadar küçük olduğuna, anneannesi ve dedesinin gençliklerine baktı. Sonra da dedesinin söylediği cümleye anlam vermeye çalıştı.
‘’Anneye mi kızıyor dede’’ dedi, yarım yamalak konuşmasıyla.
‘’Hayır kızım’’ dedi annesi, ‘’Deden burada bizim tüm hayatımızı şekillendiriyor aslında’’
Şaşkın şaşkın baktı torunum, soru sorar gibi ; bir dedesine, bir annesine…
Dedesi onun bakışlarıyla sorduğu sorusuna yanıt verircesine,
‘’Biz bugün mutluysak, geçmişte şimdiyi düşünerek adım attığımızdandır güzel kızım. Çünkü dün damla damla biriktirdiğimiz suları, bugün kana kana huzurla içebiliyorsak, bunu geçmişimizde attığımız adımlara borçluyuz.’’ dedi ve ekledi, elini uzatıp torununun saçlarını okşayarak ‘’Sen, sen ol bugünü yaşayayım, geleceği sonra düşünürüz deme, çünkü o damlaları biriktirmezsen; gün gelir susuz kalırsın…’’
Bir cevap yazın