Başkalarını mutlu etmeye çalışmak yüce bir duygu. Hele o kişiler bize “İyi ki varsın!” derlerse, dünyalar bizim olur. Beklentisiz olsak da takdir edilmek hoşumuza gider. Yapabileceğimiz başka şeyler olabilir mi diye düşünürüz. Kısaca başkalarının mutluluklarına katkıda bulunmak, olanaklarımıza göre onlara maddi, manevi açıdan cömert olabilmek güzel. Paylaşabilmek de güzel…
Eh! Birbirimizi bayağı tanıyoruz artık. Bakalım, şimdi bu sohbet hangi denizlere açılacak? Başkalarının mutluluğunu düşünürken, kendimiz için neler yapıyoruz? Kendimize ait bir dünyamız var mı? Varsa, biz onun neresindeyiz? Birlikte düşünelim biraz… İçinizdeki sesi duydunuz mu? Nasıl hissediyorsunuz kendinizi? Mutluluğunuz için yaptıklarınız ne kadar yeterli sizce? Zaman nasıl da geçip gidiyor, değil mi? Geriye ne kadar kaldı acaba?
Büyük şair Sabahattin Kudret Aksal’ın Durmadan adlı şiirini çok severim, beni hep düşündürür.
Biz bir şey büyütüyoruz
Bilmeden bilerek durmadan
Bir balık suda
Havada bir kuş büyütüyoruz
Gündüzleri büyütüyoruz gecenin içinde
Geceleri gündüzün
Anamızı babamızı çocuğumuzu büyütüyoruz
Bir ağaç büyütüyoruz bir yerde
Akla gelmez seviler büyütüyoruz
Duyularımızın sarmaşığında
Kedimizi köpeğimizi
Ölümümüzü büyütüyoruz dizimizin dibinde
Ne güzel anlatmış şair, yüreğine sağlık. Doğduğumuz andan itibaren ölüme doğru koştuğumuz bu dünyada uyumlu olmak güzel tabii ancak çevreye uyum göstermeye çalışan hep biz mi olmalıyız? Mutsuz olma pahasına hep verme telaşında olan bizsek, şöyle bir durup kendimize baksak diyorum, ne dersiniz? İnsanlar sürekli almaya alışınca beklerler. İstedikleri olmayınca da bazen gücenirler. Ya biz? Böyle bir durumla karşılaşınca üzülebiliriz, hem de çok. Genellikle başkalarını mutlu etmeye çalışmakla geçmektedir yaşamımız. Bu seçimin âdeta esas görevimiz haline dönüştüğünü görürüz sonunda. Farkında olmadan bu rolü seçmiş olabiliriz ya da bu rol sırtımıza yüklenmiş olabilir. Yeri geldiğinde bilinçli, kararlı bir tutumla ‘hayır’ diyemezsek, ‘evet’ dediğimizde maalesef yeterince değerli olmayabilir söylediğimiz. Haa bakın, burada önemli bir noktayı göz ardı etmeyelim. Sadece karşı çıkmak için ‘hayır’ demekten veya yakınlarımıza olan sorumluluklarımızı fırlatıp atıvermekten söz etmiyorum.
Kastettiğim başkalarını kazanmak için kendimizi kaybetmemek. En çok kendimize güvenmeliyiz yaşamda. Bizi gerçekten seven, sayan zaten yanımızda olmak ister. Kendi benliğimizden ödün vermemek, bu konuda somut bir tavır içinde olmak bencillik değil. Ötekini düşünürken kendimiz için de yaşamayı öğrenirsek daha mutlu oluruz, bizimle birlikte olanlara da yaşama sevinci veririz. Biz de varız! Her birey kendi varoluşuna saygılı olurken başkalarının da varoluşuna saygılı olabilse ne güzel olur, değil mi? Bu duyguyu deneyimlemek, gerektiğinde tatlı tatlı gülümseyerek ‘hayır’ diyebilmek akılcı bir seçim olmaz mı?
Sizi bilmem ama ara ara bir gün öleceğim aklıma geliyor. İşte tam o anda içim nasıl da huzurla doluyor, bir bilseniz. İyi ki ölümü hissedebiliyorum, bana çok iyi geliyor. Böyle düşünüyorum diye benim için endişelenmeyin sakın, hatta üzülmeyin. Madem ki yaşıyorum, yaşamanın hakkını vermem lazım. Evet! Evet! Doğru duydunuz! Ben de varım!
Kendi mutluluğunuza ne kadar önem veriyorsunuz?
?
Bir cevap yazın