Resim: Muzaffer Oruçoğlu (1994)
Yalnızlık gecesinde gamzeler
Hançeresinde heceler
Yağmuru sımsıkı tutan bulutun
Derdi tasası ürpertir insanı
Su da balık ve yosun kadar
Yetişen ve kaybolan rüzgar
Oysa onlar söylesin
Yanılmışların hangisi yenilmiştir
Ölümü kanla süsleyenin
Secdesinde
Boğazlanmak için çağrılan karaltının
Dipsiz kuyular gibi hücresinde ağlayan anası
Bu karanlık çağda
Solgun daha içinden çıkılmaz
Bir türlü dolmayan yanımızın
Her gün korkudan donup kalmasını
Bir insanı kaygıyla nasıl da
Bağırttırsa taa gözevlerinden
Derinden
Derinden bir iniltiyle belirsizlik
Günler yenilenen umut değil
İnce uzun kahverengi bir dert yumağı
Çalışan üreten yürekler için
Uzak bir kırbaç gibi
İnsanı saran bu bunaltıcı hava
Kelebek kanatlarıyla bir esinti değil
Gözleri kanatan kara bir kasırga
Bir şehri paramparça edip
Ortasından yarıp insanları
Uykularından eden
Kadınlar çırpınan dudaklarını ısırıyor
Insanların damarlarına sığmayacan Kanlarını donduracak bu anı gördüğün de
Kara sakallı bir caninin buyrukları ile
Koparılmış bir başı
Öpüyor ağzıyla
Parçalanmadık yerini arıyor
Bir çocuk
Babasının mübarek başının
Onun gülüşünü solduran
Bu anı unutma
Bir demir mengene sanki bu acı
Derin ortadoğu yataklarında
Bir cevap yazın