Günlerce onun gözlerinin içine bakacağım anı hayal ettim. Yürürken, her zaman, rüyamda bile.
Boşluğun ardından süzülen ışık zerrelerindeki parıltı beni ürküttü. Kapının korkutucu gıcırtısı beni içeriye çağırdı. O, utangaç bulutların arasından görebildiğim ışık gittikçe sönükleşti. Kayboldu. Yıllardır, yerinde duran yaşlı, çam ağacının tozları havada gezinirken bir dala tutundu. Bir anlam kazanmak istediler. Herhangi bir anlam, tüm istedikleri. Havada süzülmek, ağaçların dallarına tutunmak, bir yaprak olup sonbaharda dökülmek için, herhangi bir neden. Hava bozmasın. O ışık, hayır, sönmesin, gitme.
Neydi bu bekledikleri, hiçbir zaman yaşanmamış ve, belki de, hiç yaşanmayacak olan şeyler, aşk, acı, belki nefret. Ne acı ama değil mi, ne, ağla, ağla. Aradığım, aramaya çalıştığım şey, armayı çok, hep, bir şey aramam gerektiğini düşündüğüm zamanlarda da böyleydi bu, o şey, her neyse, onu nerde bulabilirim. Herhangi bir yerde bulunabilir mi bu aradığım, aradığım şey ne, ben ne arıyorum. Her neyse. Onu bulabileceğim bir yer söylemeli birisi, o aradığım şey, gülüyorsun, her neyse. Küfür. Kulağımı öperek, gülüyorsun, geçen rüzgârlar vardı. Orda oturmuş, birbirlerine küfürler ediyorlardı, ne zaman, hangileri onlar?
Gece ayağımı ağırlaştıran ve yürümemi engelleyen bir ağırlık vardı üzerimde, ben de, uyumalıydım o zaman. Uyudum. Uyandım. Okula gittim. Okuldan çıktım. Yürüdüm. Gürültülü arabaların ve birbirine benzeyen, benzemeyen ağaçların arasından geçip uzaklaştım. Beni izleyen, gölgeden. Peşimi bırakmadı bu pis, her neyse. Evet, hep seni bulur. Bacaklarım titredi . Rüzgâr çok sertti. Bir tane, daha. Bir. Sokaklarda , hava açınca , yürürken , yürümeden önce ve koşarken ve nefes almadan veya nefes aldıktan sonra aklıma gelen , gri , soğuk , bulutlu kızın yanında , onu anlamaya , ona bakmaya , çalışırken , derler ya , gizemli , onun tüm gizemini çözmeye çabalarken ve kimsenin,küfür, olmayınca ağlayıp dert yanarken aynalara , arıyor ya da aranıyorken, evet, hep sevdim seni. Aramaya çalıştığım, aradığım değil, şey sen miydin yoksa, özür dilerim, çocukça girişimleri olmuş olabilir, biz de ,sonuçta hep çocuk yanımız vardır.Bir yanımda hep hissederdim çocuk ruhumu. Koşalım. Dalga geçelim seni sen yapan ses tonunla, gülersin o zaman sen ve ben, benim gibiler,lütfen, tek bir şey söylemeliydin oysa, benim gibiler kayboldular. Kim kaldı eski, gülüyorsun, kim kaldı eskilerden. Bir ben varım. Bakma öyle söylediğime, yalnızlık.Kim kaldı eski yalnızlardan.Ağla.
İki adam çıktı karşıma, biri diğerinden masum. Köşeye sıkıştırdım onları.Parmaklarını, gülüyorsun, belirli bir şekle getirdim, onlara çay içirdim,gülüyorsun,bak, yapabiliyorsunuz işte, çok basit ,dedim.Gülüyoruz.
Adamları gördüğüm günden sonra iki gün boyunca hiçbir delil bulamadım aradığım şeye dair. Kendimden utanıyordum. Yine okuldan çıktım. Yürüdüm. Yolum uzundu. Aradığım şeyin ne olduğunu bilmediğim halde nerde bulabileceğimi biliyordum. Buldum da. Hayır burada gülmeyeceğiz: Bak, virgüller de yok. Okulumdan çıkıp gitmek istediğim yere doğru yürüdüm. Yol, uzadıkça uzadı. Bir araba durdu. Nereye gittiğimi sordu, anlayamadığım bir samimiyet ve merakla. Arabasına bindim. Yolu uzattı da uzattı. Çaldığı şarkıların hepsini ezbere biliyordum. Sesimi çıkarmadım. Midem bulandı o şarkılardan ve aynı, tekdüze ritimlerden.Ona, beni artık indirmesini söyledim. İndim.Ihlamur ağaçlarının serin kokusunu içime çektim. Ceviz ağaçlarından herkes gibi, ben de tedirgin oluyordum. Arabasına bindiğim adama küfür ettim.Yolu uzattı.Küfür.Güneş kaybolacaktı nerdeyse.Ağaçlar savruldu, eğilip kalktılar. Aradığım şeyin burada olduğunu biliyordum. Bu bölgede.Fakat sabahı beklemeliydim.Her yeri dolaştım fakat kimseyi bulamadım.Daha sonra bir kulübe gördüm. Yaklaştım. İçeride bir meleğim uzun saçlarını görebildim en fazla. Sadece onu gördüm. Ne işi vardı bu saatte, tek başına, buralarda, diye düşündükten sonra, onu izlemeye karar verdim. Kafamdan böyle bir karara varınca kötü hissettim kendimi. Parmaklarımı uzattım, gülüyorsun, ona, buraya yoldan çevirdiğim bir arabayla geldiğimi, beni bırakan adamın beni dolandırıp uzun yoldan getirdiğini, şimdi gidersem (ki, gidemem) sabah, geri buraya gelebilmenin çok mu çok uzun olduğunu ve bana, sabaha kadar yanında kalmama izin vermesi gerektiğini söyledim. Kabul etti. Beraber uyuduk. Sabah uyandım.
Uyanmamıştı ve onu uyandırmadım. Sonunda aradığım şeyin ne olacağını bulacaktım. Kulübeden çıktım. Rüzgâr kulağımda çınladı. Üşüdüm. Ayaklarım titremeye başladı. Ağlayan çocuğu gördüm. Kâğıdını, kalemini özenle önüne sermişti. Yazdıklarını dışından da tekrar etti, beni görmedi. Ben hepsini dinledim ve bir kelimesini bile unutamadığım o çocuksu cümlelerini, tek tek, bir gece, temiz masama oturup yazdım, yazdım.
Bir cevap yazın