Televizyon ekranlarında her geçen gün artan yarışma programları, içeriklerini ve yarış nesnelerini yeniledikçe ilgileri de giderek artmaya devam ediyor.
Bilgiden güzelliğe, yemekten ev dekorasyonuna derken şimdi ilgiler ve yarışlar giyim kuşanmaya geldi. “Moda” adı altında giyinmenin özgün olmaktan çıkarılıp tek tipleştirildiği programların öznesi ise kadınlar.
Giyim bedeni örtmenin ötesine çıkıp bir kişilik göstergesi olalı epey oldu elbet, fakat bunun yarışma formatına dönüşmesi ve bir yarış olması artık varolmanın en önemli unsuru haline de getirdi bir elbiseyi ve eteği taşımayı.
Yaşam içinde kendini yaratma çabası; düşünmekten, konuşmaktan, dokunmak ve sevmekten, insanın kendi hallerinden sıyrılıp sunulan tek tip güzelliğin içine girip ekranda olmaya ve onaylanmaya indirgendi.
Bu cümlelerin ötesinde olan bir tehlike, depresyon çeşitlerinin artması, anti-depresan ilaçlarının kullanımının çoğalması insanların yaşamla iletişim kuramadıklarının göstergesi günümüzde. Ve tam da burada sunulan, birey için bir heyecan bir iletişim unsuru olarak görünüyor.
İnsanları sarıp sarmalayan bu yarışmaların içeriğine baktığımızda, giysi (moda) alanında uzman bir kaç kişiden oluşan bir jüri, ışıklarla süslenmiş bir podyumda tüm ihtişamıyla bekliyor.
Çeşitli aşamalardan, elemelerden geçen kadınlar o podyumda üzerindeki giysiyi sunmak için bir odada kendilerine gelecek sırayı bekliyorlar heyecan içerisinde. Nihayet sırası gelen kadın, ömründe hiç bu kadar heyecanlanmadığını söyleyerek kendisini bekleyen jürinin karşısında podyumda ona daha önceden verilen tekniklerle yürüyor. Sonra durup onlara bakıyor, kalbini tutarak jürinin ağzından onun için çıkacak övgüleri ya da yergileri bekliyor. Jüri ise bir ateşkes ya da savaş kararı veren bir resmiyetle kalbini tutan kadının eteğini, gömleğini, çorabını, çantasını inceliyor. Eğer övgüye değerse üzerindekiler kadın elini kalbinden çekip mikrofonu güvenle tutuyor ve yüzünde giderek kocamanlaşan bir gülümseme oluyor. Yaşam nasıl da yaşanmaya değer o an onun için. Eğer övgüye değecek kadar modaya uyamamış yanlış (!) seçimler yapmışsa giydiklerinde bunu jürinin ağzından duymak elinin üzerinde olan kalbin daha da hızlı artmasına neden oluyor. Ve elbet yüzünde hüzün, gözlerinde yaş birikiyor. Sonra daha önce başvuru formunda ona sorulan ve onun da tüm içtenliğiyle yanıtladığı yaşadığı en acıklı olaylar bir anda aklına geliyor, yarışmacının aklına gelmezse jüri mutlaka bilgilerinde geçen dramatik hikayeyi ekrana taşıyor. Ve yaşam, tüm acı tatlı halleriyle giydiği yanlış giysiden yola çıkıp işte tam o ışıkların altında, podyumda heyecanlı yarışmacıyı sorgulatıyor.
Yönetmen Derren Aronofsky’nin Requiem For A Dream (Bir Rüya için Ağıt) filminde kocasını kaybetmiş, uyuşturucu bağımlısı oğlunun da evi terk etmesiyle iyice yalnız kalarak zamanının çoğunu televizyon karşısında geçiren bir kadının (Sara’nın) hikayesi anlatılır.
Televizyon’da bir yarışma programını hayranlıkla izleyen Sara, sonunda kendisi de o yarışma programında kendini görmek ister, çünkü çığlık çığlığa bağırarak, güzel övgü dolu sözlerle yarışmacılar sunulmaktadır ekranda. İsimleri yükseldikçe yüzleri gülmektedir. Başvurusuna gelen olumlu yanıtla ekranda olacağı günü bekleyen Sara, fazla kilolarından da kurtulmaya karar vererek zayıflama ilaçlarıyla yaşamaya başlar. Her gün ilaçlarını alıp ekran karşısına geçerek ekranda olacağı günün hayalini kurar. Yarışmaya katılacağını duyan
komşularından da artık saygı ve ilgi gören Sara ilaçlarla bedenini inceltirken zihnini ve tepkilerini de artık kontrol edemediğinin farkında değildir. Onu ziyarete gelen oğlu ondaki değişimi fark edip, iyi görünmediğini zayıflamak niyetiyle aldığı ilaçları bırakması gerektiğini haykırırken. “Televizyona çıkmak neden bu kadar önemli Anne?” sorusunun karşısında Sara, televizyona çıkmanın kilo vermek, istediği elbisenin içine girmek ve gülümsemek için ve yarın uyanmak için bir sebep olduğunu söyler.
Gülümsemek için, yarın uyanmak için ekranda kendini görmek belki bir neden olabilir bir çok insan için, hem de iyi bir neden olabilir belki. O ışıkların altında övgü dolu sözler duymak bir çok güzellik ölçüleri dayatılan kadınlar için Sara’nın hikayesinde olduğu gibi yaşamı güzel ve anlamlı kılan bir araç olabilir belki.
Bir kimlik oluşturmak, bedenine, benliğine, varlığına sahip çıkmak artık kolektif bir oluştan çıkıp bireysel bir çabaya dönüştü, yalnız bireysel mücadele kutsal bir mücadeledir. Bu dayatımla insanlar daha çok kendi varlıklarının çabasına düşerken ihtiyaç duydukları araçlar onları daha kolay ele geçirebilir hale geldi.
Genel normlar renkli ışıkların altında sinsice dayatılırken bir izleyici kitlesinin de podyumdaki kadına seyri normların kaçınılmazlığını pekiştirir.
Bu sistem açısından akıllıca bir yol, seyirciler açısından bir eğlence , podyumdaki kadın açısından gülümsemek, yarın uyanmak için bir sebep, bir varoluş çabası.
Bugün hangi eteğimle, nasıl bir çorapla, gömlekle, çantayla ekrana çıksam. Övgü alsam ya da yergilerle acılarımı hatırlasam.Rüyalarım için ağıt yaksam… Bugün Nasıl Varolsam?