“Diz çöktü dünya. Gözlerinin önündeki görüntüler git gide kararırken bir sözcük döküldü dilinden:
Ölümün gölgesinde yaşamak…”
Bundan altı -yedi yıl önce tanıdığım, hayata karşı mücadelesinde hiç yılmayan ve enerjisi asla tükenmeyen biriyle tanıştım. Onun başarılarına şahitlik ettim. Gözlerini; gençliğinin ilk yıllarında kaybeden ama asla ışığını kaybetmemiş bir öğretmendi o. Buket Gülekoğlu.
Evet, onun gözlerindeki somut görüntü öylesine güzel bir yeteneğin yansımasıydı ki, edebiyata ve sanata olan ilgisini açığa vuruyordu. Başarıyı kendisiyle pekiştirmiş kalemdaşım; nihayet yeni bir başarıya daha imza attı.
Geçtiğimiz aylarda üç kitabı birden yayımlanan Buket Gülekoğlu,, birçoğunun imrenerek baktığı güçlü bir yazar olarak hafızalara kazındı. Dünya engelliler gününde okuyucusuyla bir araya gelip Adana Tüyap Fuarında yankı uyandırdı. Hiç bir zorluk, insanın, sağlığında aşamayacağı kadar olanaksız değilken, o, bunu başardı.
Ölümün Gölgesinde, Bilmecelere Gizlenmiş Türkçe, Yeryüzü Masalları isimleriyle her yaş grubuna uygun üç kitabı birden yayımlandı. Akademisyen yayınlarından çıkan bu eserler; benimde yakından şahit olduğum zorlu bir sürecin ürünleri. Elbette Ölümün Gölgesinde kitabını tahlil etmek gururunu yaşıyorum.
Eser, yetişkinlerin klişeleşmiş yaşam metaforudur. Yasak aşkın oluşum sürecinde her iki tarafın ailesinin bir buhrana nasıl zemin hazırladığının beyanındadır.
Hepimizin çevresinde, benzer hikayelerine rastlandığımız, yanlış kurulmuş aile çatısıve evlilikteki tezat beklentilerle sekteye uğramış evlilikler oldukça fazladır. Yazar; Ölümün Gölgesinde adlı eserini kurgularken, bir genç kızın hayallerinin nasıl da korkunç bir hataya dönüşebildiğini resmediyor.
Syf:3
“Gökyüzü kızıla boyanırmış bazen. Alınca istediğini, tüm şehvetiyle kollarındayken, çağırdığı bir rengini gösterirmiş. Hangi can, hangi tutku kim bilir? Ne gözlerin ulaşabilir gerçeğe ufuğa kadar takip etsen de ne de fısıldar kulağına mutlu olduğu günahını…”
Eserin içeriğine bakacak olursak; duygu geçişleri biraz hor kullanılmış olmakla birlikte olay örgüsü temiz ve incelikli işlenmiş. Sıradan bir aile hayatını anlatırken, konuşmalar abartıdan uzak hatta ziyadesiyle doğal beslenilmiş. Öte yandan, yazarın anlaşılır ve duru dili eseri sürükleyici kılıyor.
Syf:193
“Bıçağın üzerinde gezip duruyor hayat. Bir bakarsın ki keskin tarafına atmış seni. Bir sağa bir sola gidip dururken kan revan içinde kalırsın. Kan kokusu dolar ciğerlerine…”
Psikolojik çözümlemelerin tadı damağımızda kalıyor. Eser, ucuz bir roman klişesinden uzak durmak adına yazarı tarafından temiz bir üslûba mazhar görülmüş. Yazarın önermesi net bicimde ortaya koyulmuş. Nitekim, kavram kargaşasından uzak durulmuş tek yudumluk bir eser…
Syf:371
“Ne güzel şeydir gülmek… İçinden gele gele, doya doya gülmek… İnsan her zaman mutlu olduğu için gülmezmiş oysa… Tüm acılarını, tüm korkularını kapatmak için bir kalın örtüymüş gülmek bazen…Tam uçurumun kenarında dururken de insan, son kez gülebilirmiş.”
Aynı zamanda bir eğitimci kimliğe sahip olan yazar, Buket Gülekoğlu; yüreğinden kalemine ihbar ettiği duyguları ile tüm çağdaşlarına önemli hususların altını çiziyor.
Benim de kitaptan aldığım mesaj, çok sevdiğim bir Hint atasözünü aklıma düşürdü. – Günahı hor gör, Günahkârı değil. –
Ellerine, yüreğine ve emeğine sağlık! Allah yolunu ve umudunu daima açık etsin gönlü güzel dost…
“Bir dünya kurmak istemiştim.
Eskisinden farklı yepyeni bir ben ile… Kalbimin en verimli topraklarını bulmuştum tam da…Bir avuç sen ekecek bir kucak sen yeşertecektim.
Bir göz kırpışı zamanlığıydı bizimkisi….
Vardın… Yok oldun…”
Bir cevap yazın