göğümüzde meşale gibi
yanıp duran günler mi
lekeli bir çarşaf gibi
dürülüp atılan
kirliler torbasına
geceydi tükendi
öpüşürken
ağzımızın kıyısında
kavuştuğu yoksulluk
ezgilerinden mahçup
tanrı herkesi doyuran ekmek
artık herkesin haksızlık etmek için
kendince bir bahanesi var
kirpigin kirpiğe
dokunurken
çıkardığı kıvılcım
bu son yangında söndü
temmuz du sivas’ tı
gördün mü ali
şuncacık kibritin ettiğini
ateşe serpilen tuzun yalazı
suya dokunmuş gibi eriyor neş’e
bakışımdı bir turna sürüsü
kor ateş bir iğne deliğinden
söz olup geçtiğini gördük
kut doğurmakla güzeldi
neyzenin nefesi
sesi tutuşurdu üfledikçe
ney kızgın bir şiş gibi harlardı
kamışa üflenen soluğun öfkesiyle
ney esrir neyzen küserdi
eğilip parmaklarının arasında
çürürdü akşam ali uzakta
kadının vardır da
neden yoktur tanrının kalbi
kara sinek sürüsüne
taşıtıyor kanını
bu karanlık
bir sap karanfil
kanıyor avucumuzda
çirkin kaba damarlı
bir küstah bar bar bağırıyor
bir seğirme
kınından sıyrılmıyor
zembereğinden boşalmıyor
bir öfke
bir kamyon gürültüsü
kuruf döküyor loş bir kuyuya
katiline aşık bir halk
bar bar bağırıyor
çok yaşa fükrer diye
Mehmet Özgür Ersan 30.03.2014 moda
Bir cevap yazın