“ Onu öldürmeliyiz.”
Karşısındaki adam -Enver- utangaç bir tavırla evet dercesine ağzını oynattı. Kararsızca başını aşağı yukarı sallıyor ve Emir’in henüz ikna edemediği iki adama kaçamak bakışlar atıyordu. Çaprazındaki adam hemen atıldı:
“Oğlum başka seçeneğimiz olsa aslında… Yani, herhangi bir şey! Keşke bu raddeye gelmeseydi işler.”
Dediğim dedik tok ses sakin ve kararlı ses tonuyla söylenenleri duymamış gibi devam etti:
“Evet arkadaşlar, itiraz edilmediğine göre… Karar verildi o zaman.”
Of şu güzelim laboratuvarda birbirimizden başka insan görmeden geçirdiğimiz ve bundan hoşnut olduğumuz günler dün gibi. Bitmeyen sohbetlerle ve kahkahalarla geçen yıllar… Tanınmaz haldeyiz. İkinci hatta belki de birinci evimiz haline gelmiş bu penceresiz daire. Can, ona artık zindan hissi vermeye başlamış laboratuvarda bir aşağı bir yukarı volta atıyordu. Söylenenleri dinlemiyordu. Her gün aynı kelimelerle aynı cümleler kuruluyordu. Eksi birinci katta ofis mi olur hem! Böyle kapanmamalıydık buraya. Dışarı çıkıp, hava almalıydık. İyice beynimiz bulanmış olmalı. Yaptıklarımıza bakılırsa. Parlak bir fikir gibi gelmişti.
Bıkmıştı. Tüm günlerini dört yabancı gibi kendi köşelerinde çalışıp, akşam da Enver’in kaçamak bir “Eehm, peki şu konu, o konuyu ne yapacağız?” sorusuyla tekrar açılan muhabbet aralarındaki uzaklığa her gün birkaç kilometre daha ekliyordu.
Emir’in konuyu yine karar aşamasına getirmesiyle kendini tutamadı,
“Karar filan verildiği yok. Olmaz diyorum. O ölmeyecek.”
“Ben de elimi kana bulamak istemiyorum Can, haklısın oğlum. Ama Emir kardeşimin de dediği gibi… Başka seçeneğimiz var mı, ne yapabiliriz ki yani? Ömrümüzün sonuna kadar sır mı saklayacağız? Gizli gizli besleyecek miyiz adamı ya da artık her ne ise! Bir klon! Korkuyorum ben.”
Ah Pamir de olmasa biz ne yapardık! Herhalde o zaman konu Nac’ı öldürme mevzusuna gelene kadar birbirimizi öldürmüş olurduk. Okudukları enteresan bir makale, gelecek hayalleri… Bunları konuşsak yine sadece eskisi gibi. Gün içinde aralarındaki şu saçmalığı unutup da herhangi birine yanaşıp dostça bir şeyler anlatan hep Pamir’di. Keşke ben de böyle her kelimemi hesaplamadan konuşabilsem. Bu lanet soğukluk geçerdi o zaman.
“Risk misk almayacaksın Pamir. Bunu ben istedim! Örneği kim verecek dedik, ben de ‘Ben!” dedim. Evet suç ortağı olabiliriz, ama benim genlerim, benim sorumluluğum. Sizin başınıza bir şey gelmeyecek diyorum.”
Arkadaşlarını ikna etmek için elindeki her şeyi feda etmeye hazırdı. Nac hariç… Ona zarar vermenin, kendime zarar vermekten ne farkı var. O ölse, ben yaşıyor olacak mıyım? Bir de bilim adamı olacağım, açık görüşlü olacağım. İstemiyorum işte.
“Yani yurtta kalmıyor olsam, alır Nac’ı, eve götürürdüm. Ama gerekirse laba taşınırım tamam mı? Varlığından kimsenin haberi olmayacak.” Güven vermek istercesine cebinden laboratuvarın arka odasının anahtarını çıkarıp, arkadaşlarına gösterdi. “Anahtar bizden başka hiç kimsede yok.”
“Bak Can, yine başlama, tamam? Tamam senin genlerin, tamam özdeşleştiriyorsun kendini, anlıyorum. Bak duygularını kırmak istemem Can, ama delirtme adamı!” Şimdi ayağa kalkmış olan Emir’in sesi gittikçe yükseliyordu. Enver’in yüzünde korkuyla karışık bir gurur, bir zevk vardı. Pamir oturduğu rahatsız sandalyeye olabildiğince gömülmüştü. Can ise, tam o anda böyle gözlerinin içine bakmasının onu ne kadar sinirlendirdiğini biliyor ve Emir’in üzerine gidiyordu.
“Bana bakın!” derken, Emir aslında sağ elinin işaret parmağını Can’ın gözünün içine sokarcasına sallıyor ve sanki sadece ona konuşuyordu. “Bu herifin yaşamasına imkan yok. Bir fareymiş gibi düşün. Kaç defa yaptık bunu. Bilim böyle bir şey!” Saldırgan tavırlarıyla tezatlık yaratan bodur vücudu sinirden titriyordu.
Nefretle yüzüme bakan şu adam tüm çocukluğumu, tüm hayallerimi biliyor. Nasıl bu hale geldik? Klonlamayı ilk hayal ettiğimiz o gün! On yaşlarında olsak gerek. Ders çalışıyoruz diye annemleri kandırıp, odama kapanmıştık. Ne kadar fare öyküsü, fare masalı varsa toplamış gelmiştik okulun kütüphanesinden. Farelerle ilgili her detayı bilsek sanki mümkün olacak. Biyoloji okumaya da o gün karar vermiştik. Annelerimiz nasıl da gururlanıyordu, çalışkanlığımızı gördükçe. Ah benim zeki evladım, büyük adam olacak! Bugün geldiğimiz noktayı görme Anne. Olduk biyolog olmasına, fareler konusunda da uzmanız. Ama birbirimize düşman olduk. Arka odada oğlundan bir tane daha var. Onu öldürmeyi tartışıyoruz. Ah anne…
İrkildi,
“Oğlum, bir plan yapmalıyız. Emir haklı bence. Yani ne yaparız bir öğrenen olursa? Meslekten men edilmek var işin ucunda. O kadar okuduk, para mara kazanıyoruz.”
“Bakın Pamir, Can, hapsi boylarız, düşünemiyorsunuz sanırım bunu. Kimiz ki biz? Kalkmış insan kopyalıyoruz! Öldürürler bizi! Konuşsana lan sen de, benimle aynı fikirdesin di mi Enver?”
“Hı? Hı hı evet…”
Şu utangaç tavırlarını senin ben! Bir kere de kendi fikrin olsun. Can, sakin.
“Abi, insan yarattın diye hapsi boylamaktan korkuyorsun. Üstüne bir de adam öldürmekten bahsediyorsun. Kafanı topla. Bir hata yaptık, ama neresinden dönsek kâr. Yalvarıyorum.”
Kapı tıklatılınca hepsi korkuyla yerinde sıçradı. ‘Pizza!’ diye bağırdı kapının dışındaki ses. Of, pizzaymış sadece. Yemeklerini yedikleri süre boyunca kağıt tabak hışırtıları dışında çıt çıkmadı.
“Planı anlatıyorum çocuklar…”
“Plan mlan yok! İşinize baksanıza hem, projeleriniz yok mu sizin. Yoksa var ya!”
“Yoksa ne? Sen bizi tehdit mi ediyorsun? Nac ile yer değiştirmiş olduğundan şüphelenmeye başladım artık. Ne korudun be adamı.”
“Oğlum öyle deme. Can bildiğimiz Can. Sadece aralarında bir bağ oluştu, çok normal yani. Ama düşündüm de, bence planımız öldürmek olmamalı cidden. Benim daha iyi bir fikrim var. Belirleyeceğimiz doğru bir pazarlama yöntemine göre her şey yüz seksen derece yön değiştirebilir. Nasıl para kazanacağımızı düşünelim bence bu işten. İnsan klonlamak oğlum! Yüzyılın icadı!”
“Pamir desteğin için tam teşekkür edecektim. İnsan o. Fare dediniz, pazarlanacak bir mal dediniz, başka? Enver senin önerin ne, sen ne diye hitap edeceksin?”
“Iıh ben…”
“Siz vermişsiniz kararınızı çoktan. Ben yokken işler çevirmeye kalkmayın. Biraz yalnız kalmak istiyorum. İçeride olacağım.”
Elimi yüzümü yıkamalıyım. Lanet olası herifler. Büyük bir firmada çalışacaktım, satışçı filan olacaktım. İlla bilim, illa icatlar, sen kaşındın Can. En azından doktor moktor olsaydım, önüme ne iş gelse onu yapsaydım. Araştırmacı olmak senin neyine!
Tuvaletin kapısını arkasından kapattı. Gergindi, endişeliydi, korkuyordu. Derdini paylaşmayacaklarına ikna olmuştu. Seslerini duymak bile istemiyordu. Bitkindi. Dışarıdaki konuşmalardan bazı kelimeler kulağına çalındı. Hala öldürmekten mi söz ediyor bunlar? Dinlemeyeceğim.
Tuvaletin kapağını kapayıp oturmuş, hatta bir süre kabuslarla dolu bir uykuya dalmıştı. Gözünü açtığında dışarıda bir sessizlik vardı. Gittiler mi? Gitmiş olsunlar, bir akşam da yalnız bırakın beni. Nac ile biraz sohbet ederim belki. Hep kardeşim deyip de düşman kesildiğimiz şu Emir’in yerini alır belki.
“Hey, ne oldu? Ne bu hâl?” Laboratuvara döndüğünde odada garip bir hava vardı. Bir eksiklik vardı odada. Can odaya gelir gelmez, fısıltıları kesilmişti. Bir şey konuşuyorlardı. “Enver nerede?”
“Şey… Gelir herhalde, dışarı çıktı.”
“Sizin bu hâliniz ne? Enver sen çıkmadan önce çıkmaz Emir. Bir şeyler mi dönüyor burada?”
“Cancım, şey, bak bize kızmayacaksın.”
“Ne yaptınız Nac’a? Enver nerede?”
“Sen içeri gittikten sonra… Biz tartışmaya devam ediyorduk. Plan filan yapacaktık. Yani sadece muhabbet olsun diye, ciddi bir şey değil. Öylesine konuşuyorduk işte. Sonra içeride bir kapı sesi duyduk. Sen sandık. Sinirlisin diye sesimizi çıkarmadık. Bekledik filan, gelmedin.”
“Eee!?” Sanki bir güç başından ve ayaklarından iki yöne doğru çekiyordu. Gerginlikten kendini kontrol edemeyeceğini hissediyordu. “Nac mı? Enver’e bir şey mi oldu?” Zavallı çocuğun fazla üstüne gittim. Yüzüne bir şey demesem de kötü bakmış olmalıyım.
“Abi sonra işte Enver ‘Ne olmuş bakayım’ dedi. Çıktı odadan. Sonra ana kapının açılıp kapandığını duyduk. Ciddiye almadık. Sonra bizim buraya gelen giden olmadı. Benim projenin geldiği noktayı anlatıyordum Emir’e tam. Bayağı iyi gidiyor o da.”
“Sonra da geri gelmedi piç. İçeri baktık, gitmiş.”
“Ee, gelir geri.” Can anlayamıyordu. “Eve gitmiştir, ne var? Akşamki konuyu çok büyüttünüz. Kafası bozuktur.”
“Can… Nac da gitmiş.”
Sessizlik oldu. Emir karanlık pencereden dışarı bakıyordu. Sakindi. Sürekli emirler yağdıran, kendinden emin Emir şimdi bir köşeye çekilmiş, içine kapanmıştı. Pamir’in ise ne yapacağını, ne diyeceğini bilmez gibi bir hali vardı. Can, bir Emir’e, bir Pamir’e bakıyordu. Günlerdir sınırlarını zorlayan gerginliğin taşmakta olduğunu fark etti. Öfkeliydi. Pamir’in üzerine yürüdü.
“Pamir! Anlat.”
“Abicim ne anlatayım… Gitmişler. Arka odanın kilidinin açıldığını duymadık. Duymuş olmamız lazımdı. Biz plan yapalım diye birbirimizi yerken, bizim sessiz çocuk kendi kendine plan yapmış belli ki. Gitmişler. Bilmiyoruz.”
“Kendi kendine bir plan yapacağı hiç aklıma gelmezdi.” En büyük darbeyi Emir yemiş gibiydi. Can, duygularından sıyrılıp baksa, Emir’in iktidarının sarsılmasından dolayı bu hâlde olduğunu fark edebilirdi. Ama gittikçe yükselen bir panik dalgası onu içine alıyordu.
“Aradınız mı?”
“Tahmin edeceğin gibi… Açmıyor.”
“Sokakta başı boş gezmekte olan adam bana benziyor!”
“Adam senin aynın Can.”
Emir dışarı bakmaya devam ederek, “Öldürelim demiştim.” diye fısıldadı yine. Can’ın yüzüne bakmıyordu.
“Can, saklanmak zorundasın. Ne yapacaklar bilmiyoruz. Ya birine bir zarar verirse? Yeterli test yapamadık aramızda didişmekten. Neler yapabileceğini bilmiyoruz, isteklerini bilmiyoruz.”
Buraya tıkılıp kalacağım. Cinayet işlemeyelim diye ısrar ederken… İyilik yapacakken. Kendini kandırma. Ölüm korkundan itiraz ettin. O ise kendisi çıkıp, seni buraya tıktı. O benim, o benim diye gezdin, ama tanımadığın bir adamdı işte. Mal!
Kaçmam lazım.
Çocukluk arkadaşlarının şüpheyle gözlerinin içine baktı. Hayatı boyunca hayallerini süslemiş olan yerde olduğunu fark etti. Bu laboratuvar, elindeki imkanlar, dünyanın en yetenekli biyologlarını daha çocuk yaşta tesadüfen tanımış olması, gelecekte yapacağı işlerin hayalleri, planları… Birkaç saat öncesine kadar biri klonu öldürmeye, biri satıp zengin olmaya istekli olan arkadaşları… Arkadaşları? Klon dışarıda. Ben içerideyim. Gitmem lazım.
“Onları bulmamız lazım.”
“Of oğlum bu Enver hiç aklından geçenleri de anlatmazdı ki. Nereye gitmiş olabilir? Nerede oturduğunu bile tam bilmiyorum. Siz biliyor musunuz?”
Gergin bir sessizlik.
Beni öldüreceklerine intihar ederim.
“Can, sen de bir şeyler söyle. Nereye gitmiş olabilirler? Belki Nac’ın da fikrini alıyordur bir sonraki adımını belirlerken. Sen Nac olsan ne yapardın?”
“Hep ezdin onu Emir. Onu korkutup, bizimle düşüncelerini paylaşmaz hale getirdin… Senin suçun. Hayır Pamir, bence onun fikrini almıyor.”
Dünyaya yeni gelmiş olsam Enver’den emir alır mıydım? Onu yeni tanımış olsam Enver’e güvenir miydim, dediklerini yapar mıydım? Hayır, benim fikrimi almazdı.
O artık diktatör.
Birkaç saat dayan. Yalnız bırakma onları. Düşün. Nerede olabilirler? Burada kalamam. Onlara güvenemem. Üzgünüm arkadaşlar. Toplanmam lazım. Gizlice. Benim hatam. Böyle olmasını ben istedim. Düşünemedim. Genlerini vermek! Gerizekalıyım ben. Anahtar, kimlik… Ceplerini kontrol etti, etrafa bakındı. Kimlik yok. Hay ben seni Enver! Ne planlıyorsun böyle!
“Çocuklar belki de geri gelirler ya. Utangaçtı filan ama iyi çocuktu Enver.”
“Sen salak mısın? Sabahtan beri telaşlı gibiydi, normalden de sessizdi. Neden planını bizden saklasın niyeti iyiyse? Neden herifin hayatıyla ilgili hiçbir şey bilmediğimi düşünmeye başladım?”
Sanki bana destek olacaklarmış gibi. Hayır Can, sana yapılanları unutma hemen. Ne kadar düşman kesilebileceklerini bizzat gördün. En yakın dostum dediğin adamın senin fikirlerini duymazdan geldiğini, sana saygı göstermediğini gördün. Mide bulandırıcı korkuyu gördün gözlerinde. Her şeyi yapabilir. Göz ucuyla kestiği Emir’in ilk paniği hafiflemişti. O düşünüyordu. Sessiz bir şekilde Can’ı süzüyordu.
Dayanamayacağım. Bu korkuyla yaşayamam. Uyumamı bekleyecekler. İşimi bitirecekler. Nac’ın ne olduğu ortaya çıkarsa sırları ortaya çıkacak. Sırrımız… Bu riski alamam. Kimliksiz gidebilir miyim? Nereye giderim? Yıllarca bir deney tüpüne kapanır kalırsan böyle gidecek hiçbir yerin kalmaz dostum.
“Gittiği yerde onu Can olarak tanıtır herhalde, ne dersin Emir? Onun yerine geçirir yani, anlaşılmaz yaptığımız şey. Aslında korkacak bir şey yok.”
“Hım? Evet olabilir.” Emir sakince Can’ı süzüyordu.
Şüpheli görünmemem lazım. Korktuğumu anlamamaları lazım. Emir istediğini yaptırabilir Pamir’e. Enver’e de bunu onlar yaptırdı. Saklanmam lazım. Kaçmam lazım.
Pizza kutularını titreyen ellerle toplarken çaktırmadan dört eski dostun kardeşçe yan yana duran gen örneklerinin olduğu tablayı kutuya attı. Eşit şartlarda olursak o zaman birbirimize destek oluruz. Bunu nasıl daha önce düşünemedim!
“Olan oldu bir kere. Ama biz kardeş değil miyiz? Bunu da çözeriz. Ben bu aralar ortalarda pek görünmesem iyi olacak. Siz çıkıp bir an önce aramaya başlayın bence çocuklar. Benim yapacak çok işim var. Uzun zamandır da şöyle oturup muhabbet etmiyoruz. Geldiğinizde size projemi anlatırım. Haydi bir an önce işlerimize koyulalım!”
Pamir şaşkınlıkla Can’a bakıyordu. “Ne kadar sakinsin. Bravo valla. Merak etme kardeşim, çözeceğiz bu durumu.”
Dışarıdan Emir’in sesi duyuldu:
“Pamir, eldivenlerimi de kap gelirken. Bu gece uzun sürecek.”
Çağla Tunçay – 24.08.2016
Bir cevap yazın