mitolojik tanrılardan kaçıp
Allah’a ve babama saklandığım
çok yağmurlu günlerde gözyaşlarım
delik enflasyon sepetindeki yanaklarımdan
suratsız kapılar açan annelerce
akıp gitti sanayi kahvesi çocukluğumla.
falıma yol çıkmış kadar uzağım şimdi
kerameti mesafelerle ölçülebilen
baba omzuna yaslanmadığım her gün
adına sabah diye uyanılan bu kasvet
reddedilmiş eksik kahvaltıların
dudağımdaki huzursuz gülümsemeyle
bir günle dışlanmış şubat gibi
kısa kalıyor adımlarım çocukluğuma.
hemen dönerim diye çıkıp
soğuttuğum bütün bardakları
silik gösteren kader
beni en çok kendime kırdırdı!
bir bavul dolusu yalnızlıkla
ayrılırken on sekiz yaşımdan
kestirdiğim bütün saçlarıma
veda bile edemezken ben
en çok kendi hayatımı ıskaladım.
kar mı soğuk, içim mi?
çocukluk dizdeki yaraya kadar mı?
yanlış hükümetler gölgesinde
demokrasi icabı ölmemiz gerekse bile
yirmi altı yıllık hüznümü
eve ekmek götüren ellerinle silip
bana açıkla.
açıkla baba zamanım dar
sevmekle gitmenin ne ilgisi var?
falıma bakan kahine öleceğini söyledim
üç vakte kadar açıkla
beni masallarla büyütme
büyümeye hazır değilim baba!
Bir cevap yazın