Babam dört kardeşin en büyüğü, ailenin umudu, tek okuyanı. Kendinden küçük iki erkek, bir kız kardeşi var.. Babaannesi köyün kadın hocası. Babası yani dedem, köyün erkek hocası. Bütün dinî aktiviteler bizim ailenin tekelinde sizin anlayacağınız. Cenaze yıkamak da dahil…
Çocuk aklımla bu durumdan hem korkar hem merak ederdim. Babamın babaannesine biz “nine” derdik. Komşular “hoca nine”…
Ninem, şahsına münhasır bir kadındı. Ben çocuğum ama öyle derin izler bırakmış ki bende ya iki yaz ya üç yaz birlikte olduk. Babam Aydın köylerinde okul müdürü o yıllarda. Köye sadece yaz tatillerinde gidiyoruz.
Günümüzde cimriliğin adına “tutumlu” deniyor ya hani. Ninem cimri miydi tutumlu mu, hâlâ çözemedim. O yıllar yokluk yılları üstelik. Köyde bir- iki bakkal var. Şehirden ne getirirlerse köylüler onu alır. Ama çay, kahve, pirinç, gazoz, kibrit, gaz yağı, lâmba camı vesaire.. lükstü köylü için. Her evde, her sabah tarhana çorbası pişerdi kahvaltı için. Akşama mutlaka bulgur pilavı. “Aş” denirdi köyde bulgur pilavına.
Ninemle bir çay anımız var unutamadığım: Ninemin iki oğlu varmış.(“Varmış” diyorum; dedem, babam köy enstitüsü son sınıftayken ölmüş). Biz sadece babamın amcasını, “İzmirli Amca”yı biliyoruz.
İzmirli Amca polis, İzmir’de yaşıyor. Adını çok sonra öğrendim. Her neyse, gelelim çay meselesine.
Çay karaborsa. Ama ninemizde hiç eksik olmazdı. Çünkü İzmirli Amca köye her gelişinde annesine çay getirirmiş. Ninemiz bir tutam çayı demler, (“paşa çayı” deriz ya, bildiğiniz sarı su, adına ninem “çay” derdi), içer, içirir… Sonra??? Çayın posalarını bir tepsinin içine yayar, güneşte kuruturdu. Bir dahaki sefere çay mı demleyecek? (Ki çay demlemek ninemin tekelindeydi. Hazine gibi saklardı, yerini de bulamazdık). Çaydanlığa yeni çaydan bir çimdik atar, koca bir avuç da kuruttuğu çay posasından.. Döker üstüne kaynar suyu. Alın size çay.. Pardon paşa çayı.. Öyle her sabah çay demlendiğini falan düşünmeyin sakın.. Ninemin canı çekecek de.. Biz de ucundan yararlanacağız.
Nasıl olduysa ben şaşkınlığımı isyan halinde ifade ettim. “Bu ne nine ya? Kuruttuğun çay bir daha kullanılır mı? Amma da pintisin ha?” diye huysuzlandım. Ninem çaydanlığı, bardağını alıp odasına kapandı. O güne kadar nineme kimse isyan etmemiş. Ben Aydın yöresinde yaşayan bir çocuk olarak, köy çocuklarına göre daha modern ve biraz da asiydim sanırım.
Nineme öyle bir bağırmışım ki herkesin dili tutuldu. Sonradan babam bana anlatmaya çalıştı. Neymiş efendim? İzmirli Amca yılda iki kez köye gelebiliyormuş, ninemin çayı altı ay yetirmesi gerekiyormuş ..muş.. muş.. da.. muş.. muş.. Çocuk aklım almamıştı bir türlü.. O günden sonra ninemle aramızdaki “sosyal mesafe”yi hep koruduk.
Sanki coronadan korunur gibi.
Bir cevap yazın