yaprağın üst üste yığıldığı güz mezarı olmuş ruhum
solucanını izliyorum
toprağın hafızasını taşıyor kuyruğunda…
suyu izliyorum
içimdeki bulanık akışını…
sen olmayınca
bir mevsim büyüyor içimde
is ve sis yayılıyor
suskunluğundan…
kül bulutları doluyor avluya
toprağı ıslatıyor yağmurların
kurumasın diye
ruhumuzun harcındaki kil…
aklına tepeden bakan
eskil bir kalp çağırıyor seni, ne duruyorsun git
babanı beklercesine
anneni özlercesine git, ne duruyorsun…
geriye doğru koş istersen
bekleyenlerin vardır…
sonra
ayracı koyup zamanın arasına
benzer kumlara yürü
an’ı çölün beşiğinde avut ve
sus sahralarca…
istersen
tevbe getir ve ağla
boşalsın çivileri yuvalarından
isa’nın…
çek rüzgarını içimden
dinsin yelinin ağrılı uğultusu…
zamanın doldu
nedenlere ve niçinlere doğru gitmelisin…
bakış kararır, söz biter birazdan
sıra sıra dizilen damlalara gitmelisin…
çekil önümden
bağışla, gitmeliyim
sana yol aldığımı bilmeliyim…
Josef Kılçıksız
Fransa, 24. 11. 2016
Bir cevap yazın