Erdinç kalp krizi geçirmesi sonucu tam eli dört yaşında ölmüştü. Ölümü ailesi ve iş arkadaşları üzerinde derin bir şok etkisi bırakmıştı. Çok sağlıklı, hareketli ve mutlu bir yaşamı vardı. Herkes tarafından sevilen ve sayılan biriydi. Kimse onun ölümünü kabullenemiyordu. Akraba, dost ve arkadaşları merhum Erdinç’in evine akın akın gelmeye başlamıştı.
Karısı ve iki çocuğu da şaşkındı. İki kızı vardı, onlarla sürekli ilgilenir ve bir arkadaş gibi dertleşirdi. Biraz tutucu gibiydi, yani karısı ve çocuklarının giyimlerine, oturup kalkmalarına karışırdı. Ama bunu bir arkadaş şefkati ile yapardı. Hiç bir zaman şiddet kullanmamış, her zaman diyalogu seçmişti.
İş yaşamında da prensipleri olan biriydi. Tam yirmi yıl boyunca çalıştığı Liman atölyesinde önemli bir tornacıydı. Tornacıların kralı sayılır ve arkadaşlarının yapamadığı veya yapmada zorlandığı parçaları milimetrik şekilde hatasız işlerdi. Zamanında işinden çıkar evine giderdi, kahve veya meyhane gibi alışkanlığı yoktu.
Arkadaşları haftanın belli günlerinde onu kahveye veya halı saha maçına davet etmelerine rağmen onlara takılmazdı.
“ben sizin gibi değilim evde eşim ve çocuklarım var, onlara da zaman ayırmalıyım ‘’derdi. Kimisi onu kılıbıklıkla suçlarken diğerleri de helal olsun o iyi aile babası keşke bizde onun gibi olsaydık derlerdi.
Akraba ve dostları da onu hep örnek aile babası olarak gösterildi.;
“Bak Erdinç’te çalışıyor ama tam zamanında evine geliyor’’
“Erdinç kızlarıyla ve eşiyle alışverişe çıkıyor ama sen gitmemek için bahane sıralıyorsun. Oda adam sende adamsın değişen ne’’
“Erdinç senden az kazanıyor ama evinde her şey var sen bu kadar parayı nerede harcıyorsun’’
Gibi eşler her tartıştıklarında kocalarına onu örnek olarak veriyorlardı. Kocalarda Erdinç’i tanımamış ve sevmemiş olsalardı ona resmen savaş ilan edeceklerdi. Ama Erdinç o kadar sevecen ve uyumlu biriydi ki ona kıyamaz ve eşlerini ciddiyet almazlardı.
İşte o muhteşem adam ölmüştü. Evi dolup taşıyordu. Eşi ve çocukları evin bir köşesinde oturmuş, o yiğit adam o aile babası için ağlarken baş sağlığına gelenlere yetişemiyorlardı.
Eşi, iş yerindeki arkadaşlarını tanımadığı için yanında onları tanıyan bir yakını bulunuyordu. Ya her geleni tek tek tanıtıyor veya gelenler kendilerini tanıtıyordu. Her arkadaşı onunla ilgili bir anısını gözyaşları içinde anlatır ve hep birlikte ağlaşıyorlardı.
Cenaze kaldırıldıktan iki gün sonra eve başsağlığına gelenleri sayısı azalmış aile biraz dinlenmek için odalarına çekilmişti. Bir süre sonra kapı çaldı ve içeriye bir grup kadın ve yanlarında birkaç orta yaşlı erkek girdi. Herkes yerine oturdu. Bakışmalardan sonra kadınlardan biri;
“Eşi olmalısınız başınız sağolsun’’dedi.
Üzgün eşi başını kaldırarak cevap verdi.“Teşekkür ederim dostlar sağolsun’’
“Erdinç bey çok iyi bir insandı. Düzenli ve güler yüzlüydü’’
Eşi bunu duyunca göz yaşlarını tutamadı, bir taraftan ağlarken“Sağolun evin erkeği aslanı gitti sanki kalbim koptu.’’
Kadın eşinin yanına yanaşarak elini tuttu“inan bizim içinde öyle onu çok ama çok arayacağız’’
Artık evde herkes ağlamaya başlamıştı. Gelenlerde hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Eşi “lütfen ikramlarımız dan bir şeyle yiyin onu hatırına’’
Kadın eşinin elini bırakmadan“onu yeri doldurulamaz, Erdinç çok prensipli biriydi. Hiç bir zaman saatini aksatmazdı. her zaman saatinde gelir ve giderdi. Temiz ve hijyenikti’’
Eşi“haklısınız onsuz biz ne yapacağız, bakın çoluk çocuk ortada kaldık. Okullarını dahi bitirmediler,kızlar lisede okuyor sonra üniversite ah ah..’’
Kadın bunun üzerine“ya öylemi bilmiyorduk,merak etmeyin biz Erdinç beyden yıllardır çok kazandık, gerekirse kızlarınıza biz sahip çıkar işyerimizde onları çalıştırabiliriz.’’
Eşi“çok teşekkür ederim. Size borçlanacağız. Sahi ben sizi tanıyamadım. Limanda mı görevlisiniz?’’
“hayır biz serbest çalışıyoruz’’
“Bu işte çok para var mı? Yani devlet memurundan fazla mı kazanıyorsunuz? Ayrıca sigorta yapıyor musunuz?’’
Kadın bunu üzerine hafifçe gülümseyerek“teyze bizde sigorta isteğe bağlı, ama memurdan da, müsteşardan da çok kazanıyoruz, merak etme’’
“öylemi!yorucu bir iş değildir umarım? Bizim kızlar narin,zorluğa gelemezler’’
“merak etme hanım teyze, işimizde mesai yok hem yorucu da değil uzanıp yatıyorsun’’
Erdinç’in eşi şaşkınlığını gizleyemez ’’vallahi öyle bir anlattın ki kızım ben de çalışmak için talibim..neyse sorması ayıp ne iş yapıyorsunuz?’’
Kadın gülerek“daha anlamadın mı? biz masörüz; eşin her hafta bize gelir biz onu rahatlatır öyle eve gönderirdik. Bizim en sadık, en iyi bahşiş veren müşterimizdi. Onu çok ama çok arayacağız’’
Kadın cümlesini bitirmeden Erdinç’in eşi şok geçirmiş ve bayılmıştı. Duyduklarına ne kendisi ne çocukları nede arkadaşları inanamıyordu. O sadık, sevimli ve mükemmel olarak gördükleri adamın çok büyük gizemi vardı. Zaten doktor öldüğü gün Erdinç’in viagara içtiğini ve bu nedenle kalbinin zorlanmış olabileceğini söylemişti.Ama onlar o açıklamadan hiçbir şey anlamamışlardı .Artık her şey rayına oturmuştu:
Yıllardır eşi ve çevresinden bu sırrı nasıl saklamıştı? Dışa vuramadığı hırçınlığını, stresini ve isyanını bu şekilde mi bastırmıştı? Yoksa herkesin içinde bulunan doğru ve yanlışı ayıran çizgiyi gündüz doğrudan yana gece yanlıştan yana mı kullanmıştı?
Erdinç’in ünü kısa sürede büyümüştü! Erdinç’in yedisi için mezarlığa duaya gidilirken her zamanki den daha fazla insan gelmişti. Kimi arkadaşı Erdinç’e, kimi akrabası Erdinç’e dua ederken sadece Erdinç’inin macerasını duyan insanlar onun mezarını görmek ve dua etmek için gelmişlerdi.
Erkekler bu güzel kadınlara bir yandan imrenerek bakarken diğer yandan en yakın arkadaşlarının kendilerine nasıl kazık attığını düşünüyorlardı. Eşi ise Erdinç’in mezarına çiçek bırakan sayısız güzel kadınları gördükçe yıllardır birlikte aynı yastığa baş koyduğu eşini tanıyamadığı için hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Mezarlıkta bulunan kalabalık her geçen sürede artarken her birey içindeki Erdinç’i dışarıya çıkarmak için sırasını bekliyordu.
Mçankaya
17-10-2016
Bir cevap yazın