20. Yaşı’nın Cihan’ıyım ben
” Bir hikaye çağırdı beni şu an içinde olduğum tarihe. Yolculuğumun sonuna gelmedim henüz. Ben çocukluğumun geçtiği adada olduğuma göre ve şu an sana bu mektubu buradan yazıyorsam, senin de bu adadan yolun geçmiş olmalı. Hikayemin satırlarını yazmaya başlamadan daha en az on küsür yaş daha büyüdü aşk adına kalbim. Bak sevgili, benim hiç aşk ile tanışmayan ruhum, 44 seneyi sabır ve aşkla belki gelir diye her gün aynı umutla bekleyen kadının ruhuyla eş bir kaderi diliyor şu an kendine, hem de hiç acımadan. Ben de beklerim diyorum kendi kendime, böyle seversem beklerim. Bekler miyim? Sen gelecekteki sevgili, ismini Cemil koydum, kendi hikayeme özendiğim için. Daha tanışmadım Cemil’im seninle ama biliyorum ki; tanışırsam sana “Porsuk Teyze” hikayemi anlattığımda sen de seveceksin beni. Belki de önce sen seveceksin ben de öyle anlatacağım. Ya da ben anlattıkça senin kalbine yerleşeceğim yavaş yavaş. Düşünüyorum da, insan bu kadar sevilirse kayıtsız kalabilir mi? Behice’nin “Cemil”i, sevdiği kadın tarafından 44 sene beklendiğini öğrendiğinde ya da benim “Cemil”im ne olursa olsun 44 sene sevdiği kadın tarafından beklenebileceğini bilse yumuşamaz mı kalbi? Evlenmekten kaçtığı için taş kalpli olduğunu söylemek istemiyorum ama insan kendisi için atan bir kalbi böylesi bir sessizliğin içinde bırakabiliyorsa kalbi azıcık taştan olabilir. 20 yaşımın öğrendiği bu olgunluk masalında, müstakbel Cemil’im sana sesleniyorum, ne zaman karşıma çıkarsın bilmiyorum ama sen o ağacın altında dinlendiğin her dakika bizim hikayemiz de yazılıyor ve ömür dediğimiz o kadar uzun değil, geleceksen gel, ben Behice Cihan gibi sessiz kalamam, istiyorsam seni, söylerim eşim ol derim, sonsuza kadar seni seveceğimi söylerim. Tamam mı anlaştık mı? Şimdi bir kez daha tekrar ediyorum. İyi dinle beni, duy sesimi. Ben de Porsuk Teyze gibi 76 yaşındayım mesela şu an. Anlıyor musun? Demek istiyorum ki; 76 yaşında da olsam seninle karşılaştığımda, kalan ömrümde her yeni yaşımı seninle yaşamak istiyorum. Sana şimdilik bu kadar yer veriyorum hikayemde Cemil. Bilmiyorum çünkü senin gerçekten aklından geçenleri, kalbindeki yerimi bilmiyorum.
Bir de şu var sakın kilolarımla ilgili kırıcı espri yapma zaten buna izin de vermeyeceğim çünkü her sabah egzersiz sayımı şimdiden arttırdım. Üniversite bittiğinde mi çıkarsın karşıma, iş hayatına atıldığımda mı, 44 sene sonra mı bilmiyorum ama emin olduğum sen de bir gün o ağacı duyup ve ona özenip geleceksin ömrüme. Ya da dediğim gibi biz seninle bir an bile olsa karşılaştık bu adada aslında, ruhlarımız hatırlıyordur, içim rahat.
Hikayem sana hiç yabancı gelmeyecek müstakbel sevgili!
Bir gün hikayemin erkek kahramanı, sevgilisi Porsuk Teyze’yi anlattığında, sen onun kelimelerinde gizlenmiş hüzünlü pişmanlığı yaşamak istemeyeceksin. Çünkü dinle bak sözlerini esas Cemil’in benim düşümden, hayali kaleminden:
“Cemil Benim” diyor mahçup ve hala yakışıklı…
“Behice’nin gözleri hüzünle bakardı, anlatmak isteyip sustuğu hikayeleri vardı. 76 yaşına geldi bensiz, zamanın akışıyla işi yoktu onun. Mutlu olmak için ertelediği zamanları, saatlerin kaçı gösterdiğini, günlerin isimlerini, takvimde işaretli rakamları bırakalı çok olmuştu. Büyümenin verdiği tuhaf tamamlanmışlık hissi, içindeki coşkuyu azaltmadı. Her sabah uyandığında yeni bir mucizeye inanmaktan vazgeçmedi. Mucizesi bendim.
Onun hikayelerinden biri olmayı isterdim. Oldum, en acı veren hikayesi de, en çok mutlu eden hikayesi de bendim.”
Şimdi ben bu yazıyı esas Cemil’in yüreğinden, onun hayali kaleminden yazdım diye sen şu an bunu okuduğunda bana çok gülebilirsin. Bilmiyorsun oysa ben daha nelerin hayalini kurup o mavi yasemin çiçeğini de mesela konuşturabilirim kalemimle. Gül tamam istediğin kadar dalga geç, olsun, okuman yeter, mutlu eder beni. Böyle ufacık ve senin için değersiz olan şeylerden bile çok mutlu olabilirim. Bak sana beni sev demiyorum. Diyorum ki bir kerecik bile olsa benim için attıysa kalbin, yüzünü ve yüreğini gülümsetebildiysem vazgeçme… Sevgime ihanet etme.. Bu kadar derinden seven birini bulmak büyük bir şans. Sen buldun: o benim… Ben ise; bu şansın peşinde değilim. Sevmek, sadece “bir” erkeği sevmek, seni sevmek bana yeter. Doyumsuzluk iyi insan ruhuna aykırı müstakbel sevgili adayım, Cemil rumuzlu sevgilim. Bu satıra kadar sabırla okuduysan anlamışsındır ki ben iyi bir insanım. “
O gece bir sevgilim olursa ona yazacağım mektubu, bir anlamda geleceğe yazılmış mektubumu, yanımda neden taşıdığımı da pek bilmediğim kırmızı zarfa koyup sıkıca kapatıp, biri okursa diye herhalde… çantama koydum. Sabah uyandığımda, Porsuk Teyze evinin kahvaltı geleneği olan kızarmış ekmek kokusuna, bu sabah yoğun bir tarçın kokusu da eşlik ediyordu. Yoksa kurabiye mi…
* Porsuk Teyze romanından
Bir cevap yazın